25 Aralık 2010 Cumartesi

Gah Guh Diye Gülünür


* Ya ya ye koko jambo , ya ya ye

* Şu hayat yolunda beni en çok şaşırtan şey "dans ederken etrafında olup biteni görmeyecek kadar kendinden geçen" insandır. Yani siz onun yanına gidip "abi ev yanıyor" deseniz o size dönüp "anlamsız gözlerle bakar" en fazla.

* "Hep benim hakkımda konuşuyorlar çünkü beni çekemiyorlar. Ne mutlu bana , demek ki çok özel bir insanım" diyen insanı çok feci döverim ben.

* Bir insanla sohbet etmek için enteresan deyimler kullananları çok seviyorum ben. Mesela ben biriyle konuşmak istediğim zaman "gel iki dakka konuşalım lan" falan derim ama o insanlar öyle değil. O insanlar önce çok vurucu bir deyim buluyor ; örneğin "gel iki lafın belini kıralım" gibi. Şimdi bana birisi gelip "gel iki lafın belini kıralım" dese ben daha bi heyecanlanırım , çok farklı bir dünya içine girerim. Bide benim deidğime bak ; "gel lan konuşalım". Hayvan ki ne hayvan , piyuuu.

* Amerikan yapımı filmleri izlerken çok geriliyorum ben. Mesela orada bi adam var , ne olursa olsun , kim dövüşürse dövüşsün duruşunu hiç bozmayan bir adam o. Dikkat edin , aynı adam değil ama hep aynı tip adam o. Mesela yanında yaratıklar dövüşüyor bu espri yapıyor bi kenarda. Hayır istediği kadar güzel espri yapsın ben buna gülmem arkadaş , bi sinsilik peşindesin sen çünkü.

* Şehirleri ve o şehir içinde yaşayan insanları hedef alan şarkılar çok garip. Bir ara "istanbul'dan kız mı alınır ?" diye şarkı vardı misal. Nerden alınır , manisa'dan mı alınır en iyi kız ?

* Hayatım boyunca hiçbir zaman "açtırma kutuyu söyletme kötüyü" diyemedim. Neden bilmiyorum , artık yeri mi gelmedi fırsat mı olmadı bilmiyorum.

* Yaşar ve Yalın şarkıları genellikle "ayrılan ve intihar etmek için yer arayan" insanlar için yapılmış gibi duruyor. Gerçi benim gözümde Yaşar 10 tane Yalın eder ama genel işleyiş aynı gibi.

* Atem tutem ben seni , je taime totem ben seni.

21 Aralık 2010 Salı

N'eden Böyle Şeyler ?


* Müzik yerine "müzük" diyen insanı bulun bana , kendisiyle özel konuşmak istiyorum.

* "Evvel zaman içinde" dediktan sonra "kalbur mu kanbur mu , hem kalbur ne ?" diye düşünüyorsan seni seviyorum ey dost.

* "Sarı şekerim kalbine girerim" diye bi Kayahan şarkısı vardı eskiden. Bilmiyorum bana mı öyle geliyor ama çok ürkütücü değil miydi ?

* "Yeni yıl yeni umutları da beraberinde getirsin" diye mesaj atanı da bulun , her sene attığı bu mesaj için hesap sorucam kendisine.

* "Zaman kötü kolla .tü" diye bi şey vardı eskiden. Eskiden dediğim , 90'lı yıllara damgasını vuran belli başlı söylemlerin başını çekerdi bu. Bunun dışında "elin buz gibi g.tün karpuz gibi" diye bir şey ve en kötüsü "sordum soruyu soktum boruyu" diye bir şey vardı ki evlerden ırak. 90'ları severim , saygım sonsuz ama bizde böyle büyümüş bi nesiliz neticede.

* Siz "uzaylı diye bir şey var mı yok mu ?" diye düşünün , ben o şerefsizleri bulmaya gidiyorum. Tiyniyetsizler.

* Samimi söylüyorum , bu yazı burada biteragua.

30 Kasım 2010 Salı

Gel Clasico


29 Kasım 2010 günü oynanan Barcelona - Real Madrid maçına ithafen ;


Türk insanı çok garip. Ben işin hiç Barcelona ya da Real Madrid kısmıyla ilgilenmeden direkt bunu yazmak istiyorum. Hayatları boyunca belkide hiç gitmedikleri ya da gitmeyecekleri , en azından vatandaşı olmadıkları bir ülke'nin futbol ligi müsabakası için birbirlerine küfür eden , olayın içinde olan taraftarların ( ispanyol kısmı ) sevincinden çok sevinç yaşayan bir toplum olduk.

Yok efendim Ronaldo o.ç imiş , yok Ramos şerefsizin önde gideni imiş , yok Mourinho ağzının payını almış. Bunlar bizim meselemiz mi ? Bu maçın 1 gün öncesinde oynanan Galatasaray - Beşiktaş maçını kaç Barcelona , kaç Real Madrid taraftarı duymuştur ? Hadi bırakın sonuç için sevinmeyi , kaç tanesinin haberi olmuştur ?



Bu konu dışında ufak bir teknik analiz ve Mourinho konusu için bir şeyler de söylemek istiyorum.

Barcelona için "inanılmaz keyif veren futbol oynuyorlar yea" diyen insanların "inanılmaz keyif veren futbol" tanımlaması için "sabaha kadar pas yapmak" eylemini kullandığını gördüm bugün. Rakibi pres bile yapmazken top çevirip topuk pası falan vermeler , tam kreşlik. Hani bu Barcelona benim izlediğim son 38 dakika içinde 3 pozisyon buldu , 2 tanesini gol yaptı. Zaten attıkları goller öyle çok üstün futbol ürünü değil , dağılmış bir rakibin zaafiyet gösterdiği anlar geldi.

Mourinho konusunda ise "n'oldu mourinho koyduk mu ?" diyecek kadar çıldırmış insanlar için söylenebilecek çok fazla bir şey yok. Bu artık bildiğin kuyruk acısı , bildiğin kuru bir intikam çığlığı. Zaten Mourinho'nun sevinç turu attığı meşhur Barcelona - Inter maçı sonrası "böyle terbiyesizlik olmaz" diyenlerin bu maç yaptıklarını görmek Mourinho sevmeyenlerin kendi tükürdüklerini yalaması oldu. Açılan mantıksız pankartlar , çıkan olaylar ve "şampiyonlar ligi finali için gösterilen sevinci gölgede bırakacak kadar abartılı kareler" olayın Mourinho dışında kalan kısmını herkese gösterdi.


Neticede geriye kesin başlıklar kaldı ;


1 - Xavi - Iniesta normal futbolcular değil
2 - Barcelona dünya'nın en iyi "takımı"
3 - Barcelona seyirci kendisini gösterdiği gibi "efendi" değil
4 - Mourinho hala dünya'nın en iyi teknik direktörü
5 - Uzun yıllar unutulmayacak bir skor ortaya çıktı
6 - İkinci maç inanılmaz olacak

27 Kasım 2010 Cumartesi

Doğum Günü Çarpışması ( Gerilim Filmi ) - İkinci Bölüm


Kararımı vermiştim...



Dünya üzerinde bulup bulunabilecek en azılı "çok soru soran adam" ile daha fazla zaman geçiremezdim. Bunun yerine çılgın kız tarafından yapılan teklifi kabul ederek mantıksız parti için yerimi ayırttım.

Çılgın kız mekana arabasıyla gelmişti ve az önce yaklaşık 19 kişiyi evine davet etmişti. Bunun karşılığında bu insanların ulaşımını sağlaması , en azından fikir verebilmesi gerekirdi. Kısa bir düşünce süresinden sonra "bi kaç kişi benimle gelsin , diğerleri dolmuş ya da otobüsle gelsin" dedi. Tam o an "av öncesi dönemi" içinde olan erkeklerden biri "evet abi hadi şurdan binelim" diyerek kıza "bak öküz gibi atlamıyorum , sevişilecek insan benim" mesajı verdi. Bunun altında kalmak istemeyen ama geç kalan diğer erkekler ise "evet hadi gidelim" diyerek durumu destekledi fakat "hadi" sayısını ve ısrar tonunu yüksek tutarak "bak biz de öyle hayvan değiliz , seninle gelmek için öküzleşmiyoruz" mesajı verme çabası içine girdiler.

Tüm bunlar olurken ben hiç ses etmiyor , belki beni unuturlar diye bu simsar grubu ile aramda bulunan "takip" mesafesini koruyordum. Tam herkes dağılmaya başladığı an çok güzel olan kız "aaa hadi ne duruyorsun gelsene" dedi. Evet , ben onun arabasıyla gidecek olan gruba dahil edilmiştim fakat bu duruma inanılmaz bir nefret duyan bir grup vardı ; simsar abazanlar...


6 kişi bindiğimiz ve yaklaşık 40 dakika süren araba yolcuğumuz boyunca tek kelime etmedim. Sadece arabaya binerken sağ bacağım ve g.tümün birleştiği nokta olan bölge kapı darbesiyle sıkıştığı için "ahh" demiştim. Yolculuk bittiğinde geldiğimiz yer adeta bir saray , bir "özgürlükler ülkesi" gibiydi. Kapıda bizi 3 tane "çok özgür kız köpeği" karşıladı. İyi eğitim almış , şirin ve temiz bu 3 köpek bahçe boyunca bize eşlik ederek oyunlar oynadı. Simsar abazanlar henüz gelmediği için sakin geçen bahçe merasimi çabuk bitti ve eve girdik.

Çok güzel kız "ne içiyoruz ?" diye sordu. Herkes cevap verirken ben dikkatimi çeken el oyması koltuklar yüzünden cevap verememiştim. Soruyu tekrarlayarak "e hadi ama daha gece uzun !" dedi. Bunun üzerine "fark etmez" diyerek onu daha çok sinirlendirdim , bilmeyerek. O sinirle yıllar yılı türk filmlerinden öğrendiğimiz bir ölçü olan "bi parmak viski" yerine patso satan ucuz kafelerin öğrettiği "tepeleme" tekniğini kullanarak viski koydu. Viski sevmeyen ve o kadar viskiyi hayatı boyunca içmemiş olan birisi olarak "fark etmez" diyerek bunu hak etmiştim. Yavaş yavaş içmeye başladım , müzik açıldı.

Orada bulunan 6 kişi içinde kimseyi tanımayan yalnızca bendim. Beni oraya getiren dingil şu an otobüs ya da dolmuş köşelerinde "çok seksili hayaller" kurarken ben evime ve huzur dolu hayatıma yakşalık olarak 14 km uzaktaydım. Yürüyerek gidilecek gibi değil 14 km.

Yaklaşık yarım saat sonra hiçbir azalma belirtisi göstermeyen viski bardağımı gören çok güzel kız bana dönerek "aaa daha içmemişsin , kırılıyorum ama" dedi. Çok güzel kız bir anda bir anneanne , bir "çok yaşlı ve gençleri yemek yeme konusunda ısrara boğan üst komşu teyze" kıvamına gelmişti. Kendisine viski sevmediğimi ve ayrıca alkol tüketmek konusunda çok becerikli olmadığımı anlatmak isterdim ama buna da verecek çok uzun ve içinde "kırıldım" geçecek cümleler olacaktı. O yüzden kafamı zkmesi yerine gülümseyerek koca viskiyi "fondip" yaptım. Bunun karşısında yaklaşık 5 saniye kocaman gözlerle bana baktıktan sonra "valla helal olsun" dedi. Evet artık o benim için anneanne değil "tek saygı duyduğu şey çok iyi içen adam olan fuzuli arkadaşım" mahmut olmuştu. Mahmut bana bi viski daha koymak için giderken kendisine "az koy ha az koy" diyemedim , ok yayı zkertmişti bile afedersiniz.


Bütün bunların üzerinden 10 dakika geçmeden kapı çaldı. Çok güzel kız ( mahmut ) kapıyı açmak için gitti ve müziği bile bastıran bir sesle "hahahaha" diyerek çok sesli güldü. İçerden gelen sesler tef , kahkaha ve gülüşmeler şeklindeydi.


Bu gelen kimdi ?

20 Kasım 2010 Cumartesi

Doğum Günü Çarpışması ( Gerilim Filmi )


Ortam çok kalabalıktı. Yanımda duran çocuk sesini duymadığım için yanıma kıçın kıçın sokularak bir şeyler söyleme çabasını inatla devam ettiriyordu. Yüksek sesli müzik ve insanların çıkarttıkları gürültüler yüzünden kurduğu cümlelere mimiklerine bakarak tepki veriyordum. Eğer söyledikten sonra gülüyorsa gülüyordum , söyledikten sonra ciddi bir ifade takınıyorsa "bilmiyorum" diyordum. Hadi bunu ilk 4-5 seferde anlamamıştı ama aynı şeyi yarım saat boyunca tekrarlamış olmam da mı onu hiç kıllandırmamıştı ?


Saat 23:40 olunca bütün bir arkadaş grubu "artık evlerimize gidelim" manasında cümleler kurmaya başlamıştı. Fakat "bay her şeyi bilen" öyle düşünmüyordu ve "burdan sonra n'apıcaz ?" diyerek meyilli insanları yoldan çıkarmayı hedefliyordu. Başarılı olmuştu zaten , pek çok kişi burdan sonra bir yerlere gitmek istiyor ve gidecekleri yeri tartışmaya başlıyordu. Ben çok sıkılmıştım , üstelik bu doğum günü partisi işlerinden hiç hoşlanmazdım. Buna ek olarak ne dediğini anlamadığım adam aralıksız şekilde bana bir şeyler söylüyor ve ben ona gülümsüyor ya da "bilmiyorum" diyordum. 2 sandalye yanımda duran kel adam ( uzak bir arkadaş ) masaların yanında duran direklere ( ne olduklarını anlamadığım dekoratif içerikli direkler ) tırmanıp "vuhuu çok eğleniyoruz" , "huhaaa siz de gelin" gibi bilinçdışı cümleler sarf ediyordu.

Tüm bu keşmekeş içinde aslında ortamda bulunan bütün erkeklerin şov yaptığı , çaktırmadan güç gösterisi içine girdiği -diğerlerinden daha güzel olan- kız beklenmedik bir çıkış yaparak "arkadaşlar ; isterseniz bize gidelim" dedi. Bunun üzerine neş'eli kel direği bırakıp "vuhuuu size mi gidiyoruz ?" gibi içerik olarak retorik , özellik olarak abazan bir soru sordu. Zaten bu soruyu duyan erkeklerin yarısından çok daha fazlası ( %90 ) "ehehehe evet ya en mantıklısı" diye olayı destekledi. Bütün bunlar olurken çok soru soran adam bana bu kez işittiğim ve gayet anladığım bir soru sordu ; "abi işin yoksa burdan çıktıktan sonra bir şeyler içelim , konuşacak şeylerim var"


Şimdi önümde iki seçenek vardı ; ya o kızın evine gidip mantıksız bir eğlencenin ufak bir parçası olacaktım ya da çok soru soran ama hiçbir sorusunu anlamadığım adam ile bol sorulu bir alkol akşamı yaşayacaktım.


N'apmalıydım ?

17 Kasım 2010 Çarşamba

14 Kasım 2010 Pazar

Düşününce Şöyle Olabilir Aslında


Yazaragua ;


* "İlk kanı onlar döktü" diye katliam yapan bir Rambo var. İşte bu "Rambo Kafası" ile yaşayan çocuklar "o benim misketimi çalınca kafasına taş attım" deyu çıkıp geliyorlar. Bunların önüne geçmek lazım bence.

* Terminatör filminin hatırlamadığım bir serisinde başka bir gezegenden ( terminatör'ün memleketi ) gelen bir robot vardı , tam robot mu bilmiyorum ama. Bu robot istediği şekile girebiliyor olmasına rağmen Terminatör bunun kusura bakmayın ama .mna koydu adeta. Sonra angut gibi el sallaya sallaya gitti terminatör , o ayrı. Bence bu gerizekalı robot o kadar uğraşana kadar "Şahin K" olsaydı , gidip terminatör'e "n'apıyorsun .mna koduuum ?" diye keh keh gülseydi , ah bi gülseydi.

* "İstanbul'dan kız mı alınır ?" diye bile şarkı var , bunu bile yaptılar.

* Bizim ünlüler ara ara coşuyor ama coştumu tam coşuyor. Bir ara kim olduğunu hatırlamadığım bir kadın şarkıcı "ben kocamın ayaklarını yıkarım , sonra o suyu içerim" demişti. Şimdi sen böyle dersen ben "bunun derdi üzüm yemek değil , ayak suyu içmek" derim , hiç kusura bakma ismini hatırlamadığım şarkıcı.

* Bi arkadaş bazen gelip "yarın bi planın var mı ?" diye soruyor , hep yapıyor bunu. Sonra bi arıyor "benim işim çıktı abi daha sonra bi şeyler yapalım" diyor. Dikkat ederseniz ben bu adamı hiç muhattap almıyorum , hiçbir cevap vermiyorum ama bu adam sürekli kendi kendine plan yapıp kendi kendine iptal ediyor. Hayır iptal ederken sor bari , yok onu da yapmıyor.

* "Açık çek" tam olarak nasıl bir şey bilmiyorum ama tahmin ettiğim kadar açık olması benim aklımı zorluyor , ürkütüyor. Mesela çok zengin adamlar "al açık çek , istediğin fiyatı sen yaz" diyor ya ; ben olsam yine bi tereddüt ederim "acaba çok yazar mı lan ?" diye. Sonuçta çok zengin olabilirsin ama karşı tarafta çok yüzsüz olabilir. Hani "ulan adam büyük şekil yaptı ben en iyisi 100 bin tl yazayım" dese neyse ama ya "şimdi zktm belanı" zihniyetine mensup birisi olursa. Zaten o dakikadan sonra "aa hacı bizide düşün o kadar yazılır mı meh meh" diyen zenginin .mna koyim affedersiniz.

* Bence arap , yağı değil .şşağı bol bulduğu için çok sürüyor , yorum farkı tabi.



Durumlar böyle , kaçaragua.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Kırk Yapar Aslında


Devlet West - Sen Cücük Dersen ( Amazing Mix ) blog müziği oldu , oradan gayet dinlenebilir. Gerçi bunu okuyan kişi %99 parçayı da dinliyordur , otomatik açılıyor zira.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Hiç Komik Değil


Yine beraberiz ;


* 500 Bin Tl kazanmayı düşünüyorum , öyleyse varım.

* Bir Türk , uzaylıdan bahsederken "Alien" diyorsa o Türk dayağı hak ediyordur. Ver edin sopayı.

* İngilizce çok garip bi dil , alien yazıyorsun elyın diye okunuyor. Tabi aslında bu onların değil bizim garipliğimiz. Ben geçen gün ingiliz komşulara -sırf insanlık olsun diye- hal hatır sormaya gittim. Kapıyı çaldım , bu ingilizlerin yaş olarak en büyüğü kapı gözetleme şeysinden baktı uzun uzun , "kimsi ?" dedi. Hayır benim Türk olduğumu anlıyorsun , 3 yıllık komşunum , ne zkime bana "kimsi ?" diyorsun ! Üstelik "kimsin" bile değil , "kimsi ?". "Ebenin .mısı" diyip gittim. Bi daha da gitmem zaten.

* Ben sahip olduğum cansız nesneleri çok sevebiliyorum. Mesela geçen gün mouse pad aldım , bir tutuldum ben bu mouse pad'e ; sanırsın mouse pad değil nikahlı karım. Kimse baksın istemiyorum , birisi alıp gider diye korkudan ağlayasım geliyor. En sonunda baktım bu böyle olmayacak , bıçakladım mouse pad'ı 5 yerinden. Süngeri varmış içinde , o böyle çıkınca dışarı bi gözlerim dolar gibi oldu ama şimdi iyiyim.

* Mouse Pad diyoruz ama Apple bi gün onu da alır , olur sana dokunmatık mouse pad.

* Bazı insanlar hayatı çok rahat yaşıyor. Geçen gün bir arkadaşımı kız arkadaşı terk etmiş , bu perişan halde beni aradı. Benden önce aradığı diğer arkadaşı , ben ve bu terk edilen buluştuk bir mekanda. İlk başta bu yine iyi gibiydi ama bu anlattıkça ve bu diğer çağırdığı çocuk konuştukça çekilmez bir ortam oluştu. Mesela bu terkedilen "abi bi de zaten hep yalan söylüyordu" diyor , diğer herif "olum bunların alayı şerefsiz" diye basıyor damgayı ; bu mesela "abi zaten doğum günlerinde ben buna dünyanın parasına hediye alırdım o bana hep ucuz şeyler alırdı" diyor , diğer basıyor "bunlar hep para yer zaten" diye tespiti. En sonunda baktım bunlar gidip kızı dövecek boyuta geldi , dedim "senin hiç mi suçun yok şerefsiz ?!". Demez olaydım , bu başladı ağlamaya. Gece bu şekilde sürüp gitti , sabaha karşı mekanı terk ederken baktım bu diğer gelen çocuk "param yok ehehe" demeye başladı. Buna bi ver ettim sopayı ki öyle böyle değil. Meğerse kız arkadaşına doğum günü için ipod almış , ondan parası yokmuş.

* "Bi sen akıllısın he mi ?" diyen insanı çok pis döverim ben , açık konuşuyorum.

* Bir insan diğer bir insana "aklın varsa kaç olum" der mi ? Diyor. İşte ben bu manasız cümleyi nereye koyacağımı bilmiyorum. Hani yardım desen değil , tehtid desen değil.

* Pisa kulesini sırf "birileri kendi yamultmuş gibi şaşırtmalı fotoğraf çeksin diye" o şekil şemale soktuklarını düşünüyorum bazen. İnsanlık ayıbı.



Olaylar şimdilik böyle , behlül koçero.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Özcan Nigga Deniz


Senin afro saçların
Yalan mı yalan mı ?
Nigga aksesuarların
Yalan mı yalan mı ?
Gençliğin Bronx tadı
Yalan mı yalan mı ?
Değil tabi

22 Ekim 2010 Cuma

Maç Mı Ben Mi ?


Erkek ve Kadın üzerine , maç odaklı çok önemli 3 olay , örnekli ;


1 - İddaa oynarken :
Erkek - Erkek : Abi bu maçı yazmayalım , Wolfsburg içerde gol atamıyor hem Dzeko sakat
- Doğru diyorsun abi

Erkek - Kadın : Hayatım Parma ile Lazio oynuyor
- Parma
E Parma sonuncu ?
- Parma'nın adı güzel
Adı mı gol atıcak lan !

2 - Maç izlerken :

Erkek - Erkek
: Bu maçı da alamazsak zkrler öyle işi artık
- Kulübü basarım lan !

Erkek - Kadın : Bu maçı alalım başka bir şey istemiyorum
- Aşkım bu maçı alırsak sinemaya gidelim mi ?
He hee tamam , alırsak gideriz
- Söz verdin bak. Hadi "bizim" takım !


3 - Maç Vakti , Stad Günleri :

Erkek - Erkek : Biletleri aldın mı lan ?
- Almaz mıyım olum ! 150 tl verdim bunlara , can bunlar !
Aslansın be !

Erkek - Kadın : Hayatım bugün görüşemeyebiliriz , maç için erkenden stad'ın oraya gidicem
- Allah o maçın belasını versin !
Bak bela okuma çok önemli maç bu !
- İnşallah "yenilirsiniz" !
Hani biz idik ?
- Sinema yoksa "biz" de yok




Maç önemlidir , izlenir , gidilir. Maç can , maç ciğer.

21 Ekim 2010 Perşembe

Anlattığın Dinleyen Ne Kadar Anlarsa O Kadar


Yazmayayım dedim , olmaz dedim sonra kendi kendime. Çok sinirlendiğim , pek can sıkıcı bir haber ile başlayan koca gün hala devam ediyor. Bitmeden yazmam gerek , kurtuluş yok.



Futbol...Basit oynanır , basit oyundur çünkü. Futbol , 11 kişi ve diğer 11 kişi arasında bir top vasıtasıyla oynanır. Kale vardır , büyükçe 3 direk ve ortasından geçince top "gol" olur. İşte o golü rakibinden fazla atan daima kazanır , daima başarılı olur. Bu kadar basit aslında , top oradan geçecek...

Peki futbol bu mudur gerçekten ? İşin içine endüstri kavramı girdiğinden beri ; altyapı , stad , astronomik paralar ve transferler , milli takım kavramı ve daha pek çok şey. Futbol sadece 6 harf ile ifade edilebilir mi ? Futbol ?


Neden buradan aldım yazıyı ? Direkt olarak istediğim yere gelip "Rijkaard'ı kimse anlamadı" diyemez miydim ? Diyemezdim , diyemezdim çünkü iş ne sadece Rijkaard ne sadece Futbol.


Türkiye enteresan ülke , hisli ülke Türkiye. İnsanlar duygularını kullanan ve onları sevindiren/üzen insanları dikkate alırlar daima. Türkiye "şimdiki zaman" ile çalışır ve kimse bize "gelecek" hakkında bir şey öğretmez edebiyat sayfalarında. Hep şu söylenir ; "geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez". Peki bugünü hep dün gibi yaşayan geleceğini şekillendirebilir mi ?


Galatasaray Türk futbolu için kabul edin/etmeyin , daima lokomotif görevi görmüştür. Avrupa kupaları , futbolcu yapısı , teknik heyet kavramı ve en önemlisi altyapı. Galatasaray'da ne Beşiktaş ne Fenerbahçe tarihi boyunca olmayan şeyler vardır ; 14 sene şampiyonluk hasreti , 100. yılını şampiyon tamamlayamamak , ezeli rakibine karşı deplasmanda uzun yıllar galip gelememek gibi. Peki bunlar iyi midir , iyiye işaret midir ? Kimisi hayır der kimisi evet ama bunlar Galatasaray'ı yıllar yılı Türkiye'nin en başarılı futbol kulübü yapan temel taşlardır. Galatasaray hiç bugünü düşünmez , hep gelecek için plan kurar. Fatih Terim çıkıp gelir , başarısız geçen bir dönemin sonunda "her şey güzel olacak" der ve ardından eşsiz başarılar kazanılır. Bunları bilmeyen yoktur , o 4 seneyi duymayan kalmamıştır. Yahut Uefa Kupası...

İşte Galatasaray böyle bir camia idi , idi. Bundan çok kısa bir dönem önce -ki bu rahmetli Özhan Canaydın'ın gidişine tekabül eder- başlayan çarpık bir "sığınma" politikası koca bir Galatasaray dönemini bitirme noktasına getiren , gerileme dönemini başlatan hareket olmuştur. Evet , Adnan Polat yönetimi ile başlayan bu süreç Galatasaray'ı vasıfsız futbolcular ve sabırsız yöneticiler ile dolduran süreçtir. Doğal olarak isyan eden bir taraftar ve sürekli düşen bir grafik. Basın yazar , bakmayın onların dediklerine. O gördüğünüz ve bugün "tek koz" olarak ayakta duran Seyrantepe bir Adnan Polat değil , Özhan Canaydın emeği. Bugün artık elinde hiçbir koz kalmayan Galatasaray yönetimi tarafından "oyuncak" edilen o koca stad olmasa bu yönetim dönüp "ama şu var" diyecek hiçbir şey vermedi Galatasaray'a.

Madde madde yazmak gerekirse ;


* Arkasında durulacağı defalarca söylenen Frank Rijkaard , Kadiköy'de oynanacak bir Fenerbahçe derbisi öncesi kovuldu

* "Küçük Real Madrid" gibi anlamsız bir sıfat altında kurulan Galatasaray kadrosu ; top becerisi düşük ve disiplin seviyesi yerlerde oyuncularla donatıldı

* Transfer çalışmaları hep gizlilik ve nihayetinde başarı ile sonuçlanan , genç ve taraftarın hayran olduğu Haldun Üstünel istifa etmeye zorlandı , yerine Adnan Sezgin getirildi

* Türkiye 1. Futbol Ligi 8. haftası bittiğinde Galatasaray 4 galibiyet 4 mağlubiyet alarak 9. sıraya yerleşti

* Taraftar isyanda , sportif bir başarı olmadığı gibi diğer alanlarda da hiçbir gelişme yok

* Diğer branşlar içler acısı duruma geldi


Bütün bunların yanında Adnan Polat "gerekirse fenerbahçe maçına teknik direktör olmadan çıkarız" diyerek son damlayı boşalttı.


Peki Rijkaard ? Bu adam neden geldi , neden gönderildi ?

Geldiğinde "devrim" diyerek getirilen bir adam , giderken "gidişi devrim" olarak nitelendirilen bir adam haline nasıl geldi ? Anlatıyorum ;


Dünya'nın en iyi aşçısına gidip şöyle diyorsunuz ; "bana mükemmel bir pasta yap". Aşçı size "un" soruyor ; kalitesiz olanı veriyorsunuz , "toz şeker" diyor küp şeker veriyorsunuz , "çikolata" istiyor siz "yok" diyorsunuz , "bari krema ver" diyor siz "tarihi geçmiş ama al bununla yap" diye geçiştiriyorsunuz. Pasta bitiyor , ilk çatalı aldıktan sonra tükürüyorsunuz ve "sen bu işi yapamadın hoca" diye kovuyorsunuz adamı. Kusura bakmayın ama sizin niyetiniz pasta yemek değil , pastayı satmak. Sattınız , biz de yedik , aşçı iyi diye yedik. Şimdi pasta yapmasını bilenler , işi biraz olsun anlayanlar sebebin aşçı olmadığını anlar.



Güle güle Aşçı , en iyi pastanı yaptığın zaman bize de bir çatal ayırman dileğiyle.

17 Ekim 2010 Pazar

Çok Mühim Bilgiler


Yeni bir blog serisi yapmaya karar verdim. Etrafta duyduğunuz , gördüğünüz fakat anlamları konusunda pek fikriniz olmayan şeyler hakkında , örneklerle destekleyici bilgiler vereceğim.


Stockholm Sendromu : Mesela bazen tatil yapmak isteriz ama o tatile eş dost gelmesin , zırt pırt arayıp "n'apıyosun hacı ?" diyen olmasın diye uzak yerlere gideriz. İşte bunlardan en uygun olanlarından birisi Stockholm. Fakat tatil yapmak için gayet uygun bir mekan olan , İsveç'in başkenti Stockholm'a gittiği halde eşi dostu hala yakasından düşmeyen , inatla "abi n'apıyorsun , gelince görüşelim" ya da "hafız gelirken bir çikolat alırsın artık" diyen densiz tanıdıklar ordusuna mensup insanlar tarafından yaşanan bir sendorumdur. Bir süre sonra bireyin bu densiz tanıdıklarına duyduğu nefret manasız bir sevgiye , daha doğrusu saygıya dönüşür ve "dönerken bir şey almazsam ayıp olur" noktasına varır. İşte buna "Stockholm Sendromu" denir.

Elektra Kompleksi : Kadınlar kıskanç varlıklardır. Özellikle çocukluk yaşlarında hoşlandıkları karşı cins yaşıtları ve onların sevdiği hemcinsleri ile başlayan mücadeleleri ömür boyu devam eder. Bu kıskançlığın çocukluk döneminde dizginlenemediği durumlarda çocuk 20-25 yaş arası kendi ile hiçbir alakası olmayan , tamamen farklı klasmanlarda yarıştığı insanları bile kıskanabilir. Bu kıskanma tipinin en önemli ve belirgin olanı "Carmen Electra" kıskançlığı ile başlayan ve "onun neresi güzel , .rspu kılıklı !" raddesine kadar varabilen türdür. İşte bu türün genel adı "Elektra Kompleksi" olarak geçer. Kadınların genellikle karşı cins ile yaşadığı ilişkiler sırasında girdiği bu kompleks , partnerini "o mu daha güzel ben mi ?" diye sıkıştırma yöntemi ile başlar.

Reenkarnasyon : Hayatı boyunca bir baltaya sap olamamış , hayata dair hiçbir beklentisi olmayan insanlar genellikle bütün hayatlarını mucizevi hayaller ile geçirirler. Bu süreç içinde -gelişen teknoloji ile birlikte- oynadıkları bilgisayar oyunlarında gördükleri "ölünce verilen ikinci hak" durumuna olan inançları genel bilinçlerini kontrol altına almaya başlar ve birey artık ölünce kendisine ikinci bir şans verileceğine inanmaya başlar. "Lan olum n'olcak , ölürsek daha güçlü geri geliriz" şeklinde kendi kendine konuşan insanlar bu duruma daha yakındır , yatkın ve sapkındır. Hayır yani bu insanlara "sen mario musun kardeşim ?" desen denmez yani o derece.

Mitoloji : Yunan halkı -çok eskiden- bi zkime derman olamaz duruma gelince oturup kara kara düşünmeye başlıyor. İlk önce Heredot Meredot idare etmeye çalışıyorlar fakat kar etmeyince içlerinden bi kurnaz çıkıp "abi şimdi biz Tanrı olalım , mesela Tsikopolodis sen Havlu Tanrısı ol" gibi laflar ediyor. Tabi bunu ilk söylediğinde buna "lan sus çarpılıcaz" falan diyorlar , bu üsteleyince bunu bi güzel dövüyorlar hatta ama bi süre sonra akıllarına yatıyor. Sonrası bilindik zaten , ota b.ka Tanrı uyduruyor bunlar. Hatta bi tanesi "abi bizim hanım yemek yapmıyor , bulaşık yıkamıyor. Buna bi çamaşır Tanrısı falan yapsak bari 4 aydır aynı entariyi giyiyorum" diyor ama anlaşılır diye tadında bırakıyorlar.

Überseksüel : İnsanlar türlerini devam ettirmek için üremek zorundadır. Bunun dışında üremeseler bile cinsel şeyler yaşayabilirler , tabi mahalle baskısı olan yerler hariç. Her neyse , bu insanlar içinde bazıları çirkin , bazıları güzel olur ama seksi olmak çok başka bir şeydir. Hani seksi olan insan ayrı bir şey olur , adı tam konamaz onun. İşte seksi olan insanlar da kendi içlerinde 3'e ayrılır ; seksi , çok seksi , über seksi. Seksi insanlar birisine seksi hareketler yapınca seksüel , çok seksi insan yapınca süper seksüel , über seksi insanlar yapınca überseksüel olur. Bunlar çok feci sevişir diye bi söylenti de var ama onu tam bilmiyorum.

Metamorfoz : Mesela bir canlı değişince , bir anda bambaşka bir şey olup çıkınca çok şaşırırız. Örneğin Tarkan eskiden beyaz çorap giyip düğünlerde şarkı söylerken 10 yıl sonra dünya starı oldu ya , onun gibi.




Toplayın kağıt kalemi , sınav yapmiycam.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Mezdeke Gibi



Bu 3 azılı suçluyu kimse durduramadı , Bülent Ersoy bile.

Johnny Burton


Johnny Depp ve Tim Burton ; aynı bedende can gibiler. Esasında Johnny biraz yancı gibi dursa bile tam bilemiyorum olayın içeriğini tabi.

Bu benzerlik giderek katlanılmaz bir hal alırken , Johhny Depp'in ağzından çıkan şu cümleyi eklemekte fayda var ;


"Tim babam gibidir , ne dese yaparım"



Tamam yok böyle bi cümle ama olabilirdi.

15 Ekim 2010 Cuma

Masallar Öyle Bi Garip


* Gregor Samsa bir sabah bir uyanır ki pehey , bunun g.te yumurta akı dökmüşler. Arkadaşını iyi seçeceksin abi , böcek kadar değer vermiyorlar yoksa.

* Gregor Samsa demişken , asıl hadise o değil bence. Şimdi tamam bu adam uyanıyor ve böcek olmuş , yabancılaşmış yani. İyi ama ne zkime böyle yabancılaşmış arkadaş , adam gibi yabancılaşamaz mıymış ? Mesela bu bir sabah bir uyansın aynı "İsmail Türüt" -ki bence daha çok yabancılaşılır- olmuyor mu öyle yani ?

* Kırmızı Başlıklı Kız kadar da gerizekalı bir karakter olamaz. Hayır madem babaaaannen bu kadar sevdiğin , gidip elini öptüğün bir insan ; be gerizekalı , sesi kurt sesi gibi çıkıyor hala daha ne soruyorsun "kıçın neden büyük?" yok efendim "ağzın neden çemçük ?" deyu ? Hayır babaaaanne ayrı bir olay zaten , kurt yemiş kadın tertemiz çıkıyor , cillop. Esasında kurt garip , çiğnemeden yemiş.

* Ben Uyuyan Güzel ile Pamuk Prenses aynı mı farklı mı hiç öğrenemedim.

* Şu sürekli ev temziletilen , üvey kardeşleri falan olan hangisiydi bilmiyorum ama asıl zikko olan o. Koca Prens aşık olduğu kadını bulmak için tek tek ayakkabı denetiyor ve o ayakkabı ki nasıl bir numarası varsa koca ülke'de bir kişi giyebiliyor. Hayır demek o ayakkabı o zavallı kızın ayağına ve doğal olarak ülke dahilinde kimsenin ayağına olmasa orduyu alıp sefere çıkacak bzvkn.

* Hansel ve Gratel dediğin tam kreş zaten. Çikolata kaplı diye evi yersen olacağı bu arkadaşım. Tabi ilginç olan diğer bir şey ; evi çikolata kaplı bir Cadı neden çocuk yiyor ?

* Uyuyan Güzel dedim aklıma geldi ; su döksek suratına kesin uyanırdı.



Çok Önemli Not : Bütün bu hikayeler sonrası çok sinirlendim ve "bunlar yazıyorsa ben neden yazmayayım ?" diyerek bir hikaye yazmaya karar verdim. Fikir ve önerileriniz için ( mesela karakterler , yer , zaman vb. ) bekliyorum. Bence inanırsak olur.

12 Ekim 2010 Salı

Bunlar Garip İşler Esasen


* "Erkekleri anlamıyorum" öyle çok kötü bir şey bence. Çünkü ben mesela matematik konusunda aynısını düşündüm hep ve matematik hiç sevmediğim bir şey. Hani matematik beni sevmesin , zerre umrumda olmaz ama kadınlar için aynısını söylemem mümkün değil.
( Bütün erkekler için konuştum , rahatladım )

* İki yakası bir istanbul ama kravat yamuh.

* Murat Bardakçı sözlük yazarları için "kimlikleri gizli , atıp tutuyorlar" diyor ama bence asıl mesele Murat Bardakçı gerçekten kendisi mi ? Çünkü bence bir gün maskesini çıkaracak ve "ben aslında başka birisiyim , yıllar yılı bu maske altında atıp tuttum" diyecek bir tipi var.

* Dünya'da ilk kim "içelim güzelleşelim" dediyse o insan çok acaip bir sinsi , çok büyük bir ayyaş imiş. Fakat ne olursa olsun o insan takdir edilesi , bunu tartışmam bile.

* Goran Bregovic bize çay içmeye gelecek olsa , ben ona "abi gelirken iki poğaça kap" diyemem. Öyle mazlum , öyle "bana dokunmayın, yaramı deşmeyin" tipi var.

* Katty Perry dediğin meme kadın , mitolojik gibi ama değil.

* Britney Spears benim kızım olsa "kızım senin neyini eksik ettik ki sen böyle oldun ?" diye sorasım gelir sık sık ama yapamam , canına kıyar diye ürkerim.

* Pelin Batu bizi sınıyor , sabır testi yapıyor.

* Çok enteresan bir müzik piyasası bizimkisi. Her şarkı farklı farklı , değişik değişik aşk acıları ihtiva ediyor. Hani bir gün bir alman olur , bir fransız olur , gelip bizim müzik piyasasına bir göz atarsa ; uzun uzun seyredip "arkadaş siz ruh hastası mısınız ?" der gider. Bunu açık ve net söylüyorum.

* "Arkadaş kim ?" cümlesi içinde geçen "arkadaş" olmak kadar yanında duran diğer arkadaş olmak da kötü.

* "Horozlanmak" diye bir tabir var ve gerçekten haddinden fazla kullanılıyor. Bence Türkçe için en büyük tehlike bu ve benzeri olaylar.

* "sevgilisi/karısı giyinme kabini önünde duran erkekler" birlik olsa ; hani birbirlerine yıkılmaz bir güvenle bağlı olsa , oradan çıkıp dünyayı feth edebilirler bence. Gelin şu işi bir konuşalım.

* içinde "sana bir haber gelecek , güzel bir haber" cümlesi geçmeyen fal , fal değildir.

* "Şifre istiyorum" diyecek olursanız size ; "fal mı baktırıyorsun ? tersten oku , laf. Anladın mı muhabbeti , fal dediğin öyle bir şey" der ve kaçarım.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Mesut Özil ve Türk Futbolu


Bugün oynanan Almanya - Türkiye maçı öncesi ve sonrası konuşulan en önemli konuydu Mesut Özil.

Kimisi "vatan haini" dedi , kimisi "adam değil" ve kimisi "bunun pişmanlığını yaşayacak" gibi iddialı şeyler söyledi. Tabi bunu söyledikleri adam 1988 doğumlu , Real Madird'de forma giyiyor ve şu an kariyerinde dünya üçüncülüğü gibi bir başarı var.


Konu aslında çok derin , epeyce. Bundan neredeyse 100 yıl önce yaşanan bir dünya savaşı , o savaşa bugünkü Almanya ile birlikte dahil olan bir Türkiye ve sonucunda gelişen ilişkiler. Belki Almanya 2. dünya savaşı sonrası büyük bir sıkıntı yaşadı fakat Batı Bloğu ve nihayetinde bugün izlediğimiz Almanya meydana geldi. Hemen her turnuvayı derece ile tamamlayan Almanya , futbolcu yetiştirme konusunda da pek başarılı bir grafik çizdi. Müller , Klinsmann , Matthaus , Klose...

İşte asıl soru burada başlıyor ; Mesut Özil'i sahiplenmek isteyen iki ülke arasında Mesut'u yetiştiren hangisi ? Doğduğu , yaşamını sürdürdüğü ve bütün futbol eğitimini aldığı Almanya mı yoksa anne ve babası Türk olduğu için Türkiye mi ?


Mesut için söylenenler bununla sınırlı değil elbette. Mesut'un daha önce Türk takımlarına , özellikle Galatasaray'a önerildiği konuşuluyor. İnternet ve bazı kesimlerde sıklıkla söylenen bu iddia dışında Mesut'un Fatih Terim döneminde Türk milli takımına davet edilmediği de iddia ediliyor. Tabi bütün bunlar söylenti fakat gerçek olan bir şey var ; Mesut konusunda en büyük acıyı çeken takım şüphesiz Galatasaray.

2008 yılında Galatasaray Lincoln'u transfer ederken Mesut'un forma şansı artmış oluyordu. Lincoln konusunda sürekli sıkıntı çeken Galatasaray aynı dönemde Mesut'un da yetiştiği meşhur Rot-Weiss Essen kulübün'den Barış Özbek ve Serkan Çalık isimlerini transfer etti. Bu ayrı bir tartışma konusu tabi.


Neticede kariyerinin her aşamasında kendisine inanan ve şans veren Alman kulüpleri , kendisine inanılmaz bir sevgi duyan Alman taraftarları sonrası tercihini Alman Milli Takımı olarak yaptı Mesut Özil. Kendisiyle aynı kararı veren Serdar Taşçı kadar kolay kurtulamasa bile bu tercihinin tepkilerinden , önünde Mustafa İzzet ve Nuri Şahin gibi iki örnek vardı Mesut'un. Büyük bir beklenti içinde Türk Milli takımını tercih eden Mustafa İzzet 10 küsür maç oynadı milli formayla. Nuri Şahin ise bambaşka bir hikaye ; Alman Milli Takımını tercih etmeyerek büyük bir sevgi kazanan Nuri Şahin , A milli takım kariyerindeki ilk golünü de Almanya'ya attı. Zaten o gol Nuri'nin neredeyse 5 yıl süren milli forma hasretinin başlangıcı oldu. Tabi ki ikinci bir Almanya maçına kadar , hemde yine 8 ekim günü oynanan.


Not : Mesut bugün Türkiye'ye 2. golü atan isim oldu. Gol sonrası sevinmedi , maç sonu "umarım grubu beraber çıkarız" dedi. Tarihe not olarak düşe dursun.



Unutmadan ; imkan sunulmadığı ve gerekli değer verilmediği için bu ülke topraklarında yaşamayan ama adı "Türk" olduğu için gurur duyduğumuz , iftihar ettiğimiz onca profesör , bilim insanı ve akademisyen için bir kelime etmeyen , söz konusu pek maharetli olmayan futbolcular olduğu zaman "milli değerleri" hiç konuşmayan bir halk için sanırım en iyi cevabı Mesut verdi bugün ;

Attığı sayısız gol telikesi yaratan pas ve nihayetinde attığı güzel gol sayesinde...

3 Ekim 2010 Pazar

Başlık Bulamadım ( İçerik Komikli )


* "Hayvanlar gibi" diye başlayan bir teklif cümlesi olur mu ? "Hayvanlar gibi eğlenelim" mesela , n'akadar itici oysa.

* Hayatım boyunca ilk kez , hadi ilk demeyelim ama ender olsa bile yine bir küfürü ayakta alkışladım resmen. Buraya yazmıyorum çünkü yazılır şey değil.

* "Pazar'da ananas aldırdım" dedikten sonra , çok hunhar ve bilinçsiz biçimde "guah guah guah" diye gülen insanı ben evden içeri almam , bu esnada zaten evimi işgal ediyorsa bertaraf ederim.

* Amerikan filmlerini izleye izleye bir şeyi fark ettim sonunda. Bi adam var ( değişken ) ve o adam her filmde başrol oyuncusuna gelip abuk sabuk şeyler söyleyerek kavga çıkartıyor. Dikkatli izlersen her filmde bulunan o adamı görürsünüz , 15 sn var yok.

* "Bi yerlerde sizin için atan bir yürek daima vardır" diye diye paranoyak sapıklar türettiler yıllar yılı. Ben size açık konuşuyorum ; yok öyle biri.

* Ayak fetişisti insanlara kızamıyorum. Yıllar yılı "peynirli doritos" yedik , hepimiz suçluyuz esasında.

* "Limon sıkacağı" kadar gereksiz bir şey ne gördüm ne duydum. Ayrı bir dünya yaratılası bir şey mi limon ?

* Tabi "Sarma sarma makinası" çok ayrı , o can.

* Bazı isimler var , kimse kusura bakmasın ama "bu hiç modern olmadı , bari bunun sonuna can ekleyelim" diye konulmuş gibi. Tabi inanç meselesi , oldu diyorsun ama olamıyor bazen. Hani bir Hayrettin ne kadar mücadele verirsen ver Can olamaz.

* Geçen gün sigara bırakmak adına yeni bir yöntem buldum , sıkı durun ; Yıllar yılı sigarayı bırakmak için mücadele verdiniz ama olmadı mı ? Olmadıysa şundan olmadı bence , çünkü siz bırakmak istediniz. Şimdi işleri tersine çevirip tekrar deneyelim , alın karşınıza sigarayı konuşun. Gerekirse kırıcı olun , eski türk filmleri gibi yapın. Mesela "çık dışarı seni görmek istemiyorum şeytan !" diye bağırın , ağlaya ağlaya gitsin. Dönerse sizindir , dönmezse tamam işte.

* Bizim bi akraba var , evlerden ırak. Her ziyareti sırasında bana bir şeyler anlattırıyor ( neler yaptın vs. ) ve anlattığım her olumsuz şey sonrası "ee , her koyun kendi bacaaandan asılır" diyor. Böyle hafif toplu , sinekkaydı - gitti tıraşlı bir insan. Kendisini görürseniz kaçın.

* "Toplu taşıma aracı" diyince sanki böyle bilimkurgu gibi oluyor ama değil tabi. Çok üzücü bence bu.




Anlatılar bitedorya. Hadi dağılalım.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Avrupa Futbol Günleri Sürpriz Mevsimi



Biten sezonu emsal alan ve geçmiş başarılar / başarısızlıklar üzerine yorum yapanlar üzerine kısa bir istatistik yazısı.




Fransa 1. Ligi 2009 - 2010 Sezonu 7. Hafta Puan Durumu

Bordeaux
Lyon
Montpellier
Marseille


Fransa 1. Ligi 2009 - 2010 Sezonu 34. Hafta Puan Durumu

Marseille
Lyon
Auxerre
Lille


Fransa 1. Ligi 2010 - 2011 Sezonu 7. Hafta Puan Durumu

St Etienne
Rennes
Toulouse
Caen
Auxerre ( 17 )
Lyon ( 18 )


Almanya Bundesliga 1 2009 - 2010 Sezonu 6. Hafta Puan Durumu

Hamburger Sv
Bayer Leverkusen
Bayern Munich
Hoffenheim


Almanya Bundesliga 1 2009 - 2010 Sezonu 34. Hafta Puan Durumu

Bayern Munich
Schalke 04
Werder Bremen
Bayer Leverkusen

Almanya Bundesliga 1 2010 2011 Sezonu 6. Hafta Puan Durumu

Mainz 05
Dortmund
Hannover 96
Hoffenheim
Schalke 04 ( 17 )


İtalya Serie A 2009 - 2010 Sezonu 5. Hafta Puan Durumu

Inter
Juventus
Sampdoria
Genoa

İtalya Serie A 2009 - 2010 Sezonu 38. Hafta Puan Durumu

Inter
Roma
Milan
Sampdoria


İtalya Serie A 2010 - 2011 Sezonu 5. Hafta Puan Durumu

Inter
Lazio
Chievo
Brescia ( Play - Off Sonrası Bu Sezon Çıktı )
Roma ( 18 )




İniş - çıkışlar her daim olur , her şekilde olur. Önemli olan bunu bütün bir lig maratonu boyunca koruyabilmek ve hatta geliştirebilmektir.

24 Eylül 2010 Cuma

Uzun Uzun Okumak İstersin


"bana şehirleri anlat demiştin. kimsenin kurduğu, kimsenin yaşadığı, sokakları ve ağaçlarıyla kalabalığı ıslak şehirleri okuduğun romanlar gibi anlatabilir miyim sana? kimi istiyorsun? o caddeler, o merdiven aralıkları, sevdiğin ressamlar ki hiç anlamamıştık; zaten olan bir şeyin neden çizilmek istendiğini, belki de çizilen istiyordu gerçekten, sevilenin hep sevilmesi gibi"


bu mükemmel bölümü ve daha fazlasını okuyabilmek için ;


http://felluka.blogspot.com




Not : Bu bir reklam değildir , reklamlar gerçek değildir zira.

Popüler İkon Vurgunları ( why so serious vers. )


Söz konusu moda olduğu zaman b.kunu çıkarmak konusunda üstüne olmayan bir toplum olduğumuz kesin. Piyasaya yeni çıkan bir ayakkabı , çarpıcı bir dizi karakteri , ses getiren bir söylem ya da revaçta bir saç modeli ve hatta ideoloji.


İşte bunların içinde en yaygın olanı kuşkusuz "hayali kahramanlar" dediğimiz tür. Çok sevilen ve yankı uyandıran bir film kahramanı bir anda "dev bir poster" ya da "internet nick'i" olarak karşımıza çıkabiliyor. Bugüne kadar neler çıkmadı ki ! Biraz eskiye giderseniz dönem dönem sokakları arşınlayan insanların ağızlarından dökülen isimleri hatırlayacaksınız ;

Örneğin yıllar yılı bitmek tükenmek bilmeyen bir Rocky Balboa sevdası , hemen her genç erkeğin odasını süsleyen posterleri ve sloganları ile birlikte. Daha sonra Tony Montana ve meşhur repliği "Küçük Tony'e merhaba de !". Peki ya Tyler Durden untutulur mu ? Kaç genç bu filmi izledikten sonra "Goh goh ben Tyler Durden kadar garzimatiğim guh guh" demiştir kim bilir.

İşte bütün bu isimlerin ötesinde bir isim çıktı 2008 yılında ortaya. Evet , tahmin ettiğiniz gibi ; Joker.


Bu Joker elbette Christopher Nolan'ın hayat verdiği bir karakter oldu ama bazen düşünüyorum ve "vermez olaydı" diyorum açıkçası. Her yerde posterler , figür oyuncaklar , sloganlar ( why so serious tek başına lider elbette ) ve elbette internet nick/avatarları.


Bu gidişe bir dur demek gerekiyor ama o zaman Ugg botları da yakmamız gerekeceği gibi "frapaçino içmediğim gün mutsuz olyoruum" diyenleri de vurmamız gerekiyor. E olmaz abi , zahmetli iş. O yüzden en ufak bir durumu abartıp üzerinden ekmek yemek için mücadele veren , bütün hayatını popüler bir ikon üzerinden yaşayan "çoşkun" insanlara Rocky filmine ait bir sloganı ile veda etmek istiyorum ;


Sakin ol şampiyon !

23 Eylül 2010 Perşembe

Şive Komikliği Üzerine Sinsilik ( Kısa Hikaye )


"İnsanlar" için geç , "benim" gibiler için erken bir saat. Normal bile diyemeyeceğim kadar erken , eve yürüyorum. Aslında toplum tarafından benimsenmiş ve kabul görmüş "toplu taşıma araçları" benim eve daha erken gitmem için bir vesile olabilir ama olmuyor. Cebimde kalan son param 2,5 tl ile adeta bir "pazarlık" içinde gibiyim ve en sonunda en az cebimde duran o bozuk 2,5 tl kadar "azınlık" oluşturan kontörlerimi kullanarak arkadaşım olan insanı mesajlıyorum. "Naber" gibi klasik bir kelime onu bu saatte ikna edemeyebilir. Bu yüzden daha sinsi ve ilgi çekici bir cümle bulmak için düşünürken bir anda "napayusun" diye bir mesaj atıyorum. Bu şive komikliği en ucuz yaratıcılık sanırım.
Arkadaşım bu ucuz yaratıcılığımı kabul ederek bana tamam ( seni almaya gelirim manasında ) diyor. Onun bu "tamam" demesi tam bir hüsran benim için ; çünkü ben bu kadar plan yaparken onun düz bir "tamam" demesi çok acımasızca geliyor bana. Daha sonra buluşuyoruz , saat 8 gibi evime dönerken yeni uyanmış olan "insanlar" kategorisinden annem bana "nerdeydin" diyor ve ben ona kısa bir düşünme süresinden sonra "dışardaydum" diyorum.

Bunları Bilmeniz Lazımdı ?


"Ne zaman bir 'bunları biliyor musunuz ?' yazısı görsem okurum ama henüz hiçbir faydasını görmedim" mi diyorsunuz ? O zaman bunları biliyor olmanız lazım , bir de böyle bakın olaya ;



* "Kızlar kolaydır abi hiç yüz vermeyeceksin kendileri atlarlar" diyen erkeklerin %85 kadarının hiç kız arkadaşı olmadığını

* "Para hiç mühim değil" diyen insanların %53 kadarının anasını babasını para için kestiğini

* "Her şeyden önce insan olacaksın insan!" diyen insanların %78 kadarının yaşlıları karşıdan karşıya geçirmemek için binbir türlü maymunluk yaptığını

* Hemen her yılbaşı "taksim magandaları" diye haberlere çıkan tacizci varlıkların aslında çok gizli bir örgüt üyesi olduklarını ve sırf bu iş için yıllar süren eğitimler aldıklarını

* "At ve Eşek" ürünleri satan üretici insanların %93 kadarının diğer hayatlarında at ya da eşşek olduklarını

* "Parayla saadet olmaz" diyenlerin %98 kadarının parayı bulduktan sonra "para yoksa bir hiçsin" diyerek "nıhaha" diye pis pis güldüklerini

* %97 kadar Türk insanının hayatlarının bir döneminde en az bir kerek "Murat , koyim de tur at" esprisi yaptığını


Biliyor musunuz ki konuşuyorsunuz ?



Şimdilik böyle.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Ezel Dönemleri


Başlayalı yıl oldu ama Ezel bir türlü intikamını almayı başaramadığı gibi her geçen bölüm daha psikopat düşmanlar edindi. En başından Eyşan'ı vursaydı böyle olmazdı bence , öyle ya da böyle vuracaktı.



Not : İzlemiyorum ama arkadaşlar sayesinde geri kalmıyorum aynı zamanda. Arkadaşlar iyidir tabi.

20 Eylül 2010 Pazartesi

İstersen Olur


Mihenk taşı olmasına ;




Görmez isen kulakların yanar , duymaz isen gözler ;

Eleştirmeyesin ; bilmeden ve hunharca. Bitmeyen bir öfke , dinmeyen bir intikam ve anlamsız bir hırsı kucaklayıp.


Napoleon olmak istiyorsan kulaktan dolma olma ;

Para para para ! demiştir lider , sebebini bilesin öyle inanasın.


Küfür edeceksen Can Yücel gibi et , Neyzen Tevfik gibi et ;

Küfür kötü şey değildir , billahi değildir. Uzun uzun tatava yerine kısa ve öz küfür et. İçinde hakaret olmasın ama çok büyük hakaret olsun aynı zamanda. Hem incitmesin hem rencide etsin.


Kategorize etme , Bülent üstad der gibi ;
İnsanları "trend" söylemler ile yaftalama , zaten trend bize sonradan girme. Önce kendini tanı , tanıt. İlk önce kendine tanıt kendini , gerekirse kendini acıt tanıtırken.


Düşünmeden yaptığın şey ne olursa olsun , olmasın ;

Bir şey yapmak için bir şey yapma. Diyelim yaptın , o zaman anlatma.


Olmadık şekilde dikkat çekeceğine olması gereken şekilde acı çek ;

Sırf birileri sevsin , birileri saysın diye çabalama. Zira mühim olan konuşulmak değil , unutulmamak. Bunu yapmak için yapman gereken şey istedikleri gibi değil , istediğin gibi olmak.


Kendini küçümseme , sen tek kişi değilsin aslında ;
"Bu iş sadece benimle olur mu ?" diye düşünme. Sen böyle düşünürsen diğeri de öyle düşünür , diğeri öyle düşünürse diğer diğeri de öyle düşünür. Kendini birey değil , çokluk içinde bir başlangıç gibi gör.


Sevilmek istiyorsan sev , sevilmeyeceğini biliyorsan daha fazla sev ;

"Sevmek işi sayesinde başlar her şey" ve sevdikçe artar çok şey. Sevilmiyorsan bile mazur gör , "deli galiba" de ve hatta üzül sevmeyen için ama sen o olma , sen sen ol , seven ol.


Hayal et , diret , üret ;

Hayal biterse gerçek olamaz zaten. Zaten gerçek olmazsa doğru çalkalanır , her dilde farklılaşır. Sabitleştirmek istiyorsan hayal et , birileri "hayalperest" derse iftihar et , inat et , mücadele et ve vazgeçmeden üret. Çünkü üretirsen hasat alırsın , hasat alırsan kar edersin. Kumbara dolacaktır , biriktirmeye devam et. Bir zahmet.



Köşesine yazdığı enfes yazı ile ilham kaynağı olduğu ve düşüncelerimi dışarı vurabilmek adına ışık tuttuğu için üstad "Vedat Özdemiroğlu'na" saygı ve sevgilerimle.

Seksili Kadın Blog Furyası


Erkek yapınca sapık , kadın yapınca feminist.


Var böyle bir şey. Eskiden "erkek yapınca delikanlı , kadın yapınca .rspu" vardı , artık yok. Mesela internet üzerinden "dün seviştik biz , bu arada benim adım hodogodu" diyen insanlar türedi. Sevişmek marifet mi ? Peki özgürlük sadece sevişmek mi ? Ha sevişmeyin mi diyorum , yardırın gitsin ama bunun takip edilebilirliği nedir arkadaş ? Hani bir facebook efsanesi olarak "filiz sevişelimmi" var ya , e niye var lan o zaman o ? Yani kadın "yiyiştik çok feci , sonra ordan çıktım başka bir erkek geldi onunla yiyiştik" yazınca ne oluyor arkadaşım ? Hadi yazanı anlarım , yazar kişi yazdığını okumaz bile ama okuyan ; ey okuyan , sana n'oluyor lan ?!
Z.kli d.şşaklı yazılar , bol cinsel öğeli fotoğraflar ve enteresan rumuzlar. Vay baba'ğn kemiğine denilesi.

Toplum kadınlar tarafından seviyesi belirlenesi bir şey , evet. İsteriz ki kadınlar üretsin , eleştirsin , küfür etsin , boyun eğmesin. İyi ama her b.ku olduğu gibi bunu da mı kıçımızdan anlamak zorundayız ? Değiliz bence ama öyleyiz diğer yandan , biz korkmayız ondan bundan.


Öyle yazasım geldi , şimdi tartışma çıkmasın. Ya da çıksın lan bana ne.



Kanat Notu : Bi de o "çok seksili" fotoğrafları nerden buluyorsunuz lan ?

19 Eylül 2010 Pazar

Sylvester Dedellone


A.B.D ordusu bir yerlere savaş açtıkça , girip oraları harap ettikçe , çeşitli "gönüllü holivuud milliyetçileri" de bu durumu desteklemek ve aynı zamanda bu durumdan ekmek yemek için harekete geçiyor. Elbette bu olayın en büyük temsilcisi "Sylvester Stallone" olmuştur yıllar yılı.


Vietnam hikayesi ile başlayan "Rambo" , bizim çok eleştirdiğimiz Kurtlar Vadisi mantığına uzak bir film değildi. Hatta daha fazlası , üstüne daha yüzsüz olanıydı.
Sylvester Stallone bu film bekleneni verdiği için devam filmleri çekti fakat olayı abartınca son Rambo filmi "Rambo - Dedeler" gibi oldu. Tabi bu film ile neredeyse aynı zamanda çıkan son Rocky filmi de aynı kaderi paylaştı. Her ne kadar yalan yanlış anlatılalacak bir savaş , laf sokulacak bir düşman olmasa bile Sylvester Stallone yine bir yerlerde birilerine laf sokmuştur. Kesin bir şey söyleyemiyorum çünkü bu son iki filmi izlemedim.


Kendisini gösterdiği inat ve bitmek tükenmek bilmeyen kas aşkı için kutluyor , bir daha bu tarz fimler yapmaması için uyarıyorum.