29 Temmuz 2010 Perşembe

Inception - Bir Nolan Klasiği


Bugün yönetmen dediğin zaman aklıma gelen ilk isim Christopher Nolan olur açık ve net. The Prestige , The Dark Night ve Memento.

Az ve öz film yapan bu adam tarafından çekilen son film Inception. Hani ne oldu nasıl oldu ya da konu nedir beni çok fazla ilgilendirmiyor ; beni ilgilendiren Christopher Nolan faktörü. Büyük bir heyecan ve inanılmaz bir beklenti içinde 30 temmuz gününü bekliyorum. Aslında Leonardo ismi beni biraz olsun itiyor ama Nolan'ın ellerinde bir Leonardo bile bana fazlasıyla mükemmel gelebilir ve gelecektir hatta.


Çok fazla şey yazmak istemiyorum zira önce izlemek lazım. İzlediğim zaman uzun uzun cümleler kuracağımı düşünerek şimdiden teşekkürler Nolan diyor ve elveda ediyorum.

U-youtube Gel


Ulu önder "beni anlayın" demişti. İlkeleri , söyledikleri ve yaptıkları "yanlış" ya da "yalandan" değil gerçekten anlaşılsın istemişti. Bugün bakıldığı zaman hiçbir şekilde anlaşılmayan ve "yalandan" anlaşılmış gibi yapılan bir Atatürk var karşımızda. Kendisine "hakaret" içerikli bir video yayınlandığı için milyon tane video olan bir siteyi bütün bir ülke halkına yasaklayan zihniyet ve biz. Peki yasaklandı , girişim engellendi ve kullanımı engellendi ; bütün bunlar youtube için engel teşkil etti mi ? Bugün evinde "dns ayarı" yapamayan bir internet kullanıcısı kaldı mı ? O zaman nedir bu inat , bu keşmekeş ?

Amaç "yasak" olsun , amaç "koyun" güdülsün. Açık ve net bir şekilde "aptal" yerine konmak sizi rahatsız etmiyor olabilir ama bunun böyle olmasını istiyorsanız her anlamda böyle olmasına katlanacaksınız demektir. Bugün youtube kapatılır , yarın haber siteleri ve bir sabah bir bakarsınız bütün bir internet. Nasıl olsa "sebep" çok , kapatmak ve "bu zararlı" diye bütün bir halkı "öyle yapmaya zorlamak" yanlış bir şey değil Türkiye'de.




Önemli Not : Dns demişken vermesem olsam , söylemesem yapamam.


208.67.222.222
208.67.220.220

Arabesk Savunucuları


Bizim millet enteresan. Sırf mazlumun yanında olmak , ezilenin arkasında durmak için her şeyi yapabiliyor. Tabi burada mazlum olmak gerçekten mazlum olmayı da gerektirmiyor ve asıl problem burada başlıyor.

Fazıl Say twitter üzerinden bir laf etti ( Türk milletinin arabesk yavşaklığından utanıyorum ) ve bunun üzerine bitmeyen bir tartışma başladı. Kimisi "bu bizim özümüz" dedi kimisi "anadolu insanı böyle aşağılanamaz" diye haykırdı. Fazıl Say belki tam olarak söylemek istediğini anlatamamış olabilir ama söylemek istediği tam olarak gerçek bir olaydı. Yani bir yanlışı yaparken suçlu olunmuyorda o yanlış dile getirildiği zaman mı ayıp oluyor ? Misal bir adam birisine tecavüz ettiğinde ayıp değil ama onu ifşa edince mi ayıp oluyor ?

Arabesk müzik ezgileri ve altyapısı açısından bakıldığı zaman Türk soyu ile alakasız bir müzik türüdür. Tabi "arap ve Türk kardeştir" diyen bir insan için geçerli değil bu kaide. Bugün sokaklarda gördüğümüz ve "karımız kızımız sokağa çıkamıyor" dememize sebep olan neredeyse bütün insanlar bu kültürün bir parçası. Bunu yafta ya da genelleme olarak almamak lazım fakat hangi "mahalle abisi" vardır ki cep telefonundan Mozart sesleri yükselirken yanından geçen bayanlara "pşşşt yavrum" desin ?

Bunun dışında bir hayat tarı olarak bakıldığı zaman arabesk , diğer müzikler gibi insanın umutlarını katlayan ve yaşama ümidi veren bir müzik türü değil. Arabesk dediğiniz zaman Fazıl Say'ın da söylediği gibi acındırma , umutsuzluk ve basitlik kokar. Bunu neden söylüyorum ? Bunu şunun için söylüyorum ; "Arabesk müziğin elini dokundurduğu her müzik türü basitleşiyor ve yaygınlaşıyor".
Bugün rap parçalar , pop parçalar ve bazı rock türleri bile arabesk halini aldı. Pop müzik nasıl ki insanları basitleştirip protest bir tavırdan uzaklaştırıyorsa arabesk müzik de insanları acı ve umutsuzluğa sürüklüyor , içlerinde yaşayan "duygusuz" insanları harekete geçiriyor.
Nedense içimizde bitmeyen bir "arap" sevgisi var millet olarak ve bu her konuda karşımıza çıkıyor. İnsanlar kendilerini jiletledikleri , tanımadıkları bir adama "baba" dedikleri ve kendilerini sürekli acı hissetmeye sürükleyen bir müzik tarzını neden bu kadar sever cidden anlıyamıyorum. Hele bunun savunulacak neresi var onu hiç ama hiç anlayamıyorum.

Elbette bir çok insan bu söylemi kabul etmeyerek dinlediği ya da yaptığı bu müziği savunacaktır. Fakat bu "çoğunluk" bu işin doğru olduğuna , gerçekten kaliteli bir iş olduğuna kanıt olmaya yetmez. Bugün bu ülke'de "Allah belanı versin" diye sözleri olan bir albüm milyon tane satıyorsa bunun sebebi bu işin kaliteli olması değil hitap ettiği kitlenin müzik konusunda seçici olmamasıdır. Zaten yaşadığımız karışıklık , metropol alanlarında gördüğümüz siyah - beyaz kadar aykırılıklar ve huzursuz eden dengesizlikler de bunun yüzünden değil mi ?



O yüzden Fazıl Say'a sonuna kadar katılıyorum ve milletim tarafından sürdürülen bu arabesk yavşaklığından utanıyorum. Tabi bunu kanıtlayan , gösterdiği tepki ve savunduğu biçim açısından "arabesk yavşağı" olduğunu tescilliyen halkımı ayrıca kutlamak istiyorum. Hani "ben aptal değilim" derken "tam bir aptal" gibi davranma ironisi içinde olmak kadar gerçek bu ve pek fazla üzücü. Umarım bu çelişkileri , ego problemlerimizi ve sorunlarımızı en kısa sürede aşar ve normal bir toplum oluruz.

Mümkün görünmese bile.




Son olarak olayı özetlemek için üstad tarafından yazılmış bir dörtlük ;

Türk milleti gariptir
her bi lafı kaldırmaz
.bne dersin kızar da
zkrsin aldırmaz

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Guti Gelirken


Kariyeri ve kalitesi tartışılmayacak bir isim Guti. Yıllar yılı Real Madrid'in "as" oyuncusu olarak oynamak her futbolcu tarafından yapılabilecek bir şey değil zaten. Fakat biz toplum olarak bazı şeyleri bir türlü aşamıyoruz. Bugün özel bir televizyon kanalında Abdullah Avcı Guti'nin karşılanışı için söyledi ; "Bu tip görüntüler hoş değil" diye. Bakıldığı zaman taraftarlar bunu normal karşılayabilir , doğal bir şey gibi görüp bunun olmasını Guti ismi ile açıklayabilir. Ne olursa olsun tüm bu yaşananlar için bir sebep olamaz. Dünya ülkesi olduğumuzu ve futbol olarak müthiş bir ilerleme kaydettiğimizi söyleyebiliyorsak bu tip transferleri bu şekilde "karşılama törenleri" ile kutlamamayı öğrenmeliyiz. Tabiki bu bütün takımlarımız için geçerli ve haliyle bütün transferler için.

Bunun dışında Guti için bir şeyler söylemek yersiz olur. Kalitesi belli olan bir oyuncu ve yaptıkları ortada. Yinede yaşı ve "başarı tokluğu" açısından bakılırsa büyük bir soru işareti taşıyor esasında. Alacağı ücret ve ücretin "kemiksiz" tarafı onu buraya getirmiş ise pek faydalı olabileceğini zannetmiyorum. Fakat her ne için gelmiş olursa olsun ülke ve Beşiktaş tanıtımı için mükemmel bir katkı sağlayacağı açık. Buna rağmen müthiş beklentiler içinde olmak ve bunu "karşılama vakti" bile göstermek büyük bir yanlış. Bu hem futbolcu hem taraftar için inanılmaz bir baskı ve karşılığında alınan sonuçlar için elverişsiz bir zemin hazırlıyor. Ayrıca 33 yaşında bir futbol için -sebep ne olursa olsun- bu kadar aşırı beklenti ve sevinç içinde olmak doğru gelmiyor bana.


Dilerim gelirken "muallak" bir performans için bu kadar büyük bir coşku yaratırken , gidişi aynı şekilde sönük ve sessiz olmaz. Kötü bir performans bile olsa , taş üstünde taş bırakmamış bile olsa.




Not : Beşiktaş yönetimi bu sezon yaptığı transferler için kutlanmalı. Her sene birbirinden soru işareti , isimsiz ve kalitesiz sayısız futbolcu transfer etmek yerine bu tarz üst düzey 2-3 futbolcu almak enfes bir strateji. Futbol açısından verim alınamasa bile en kötü ihtimalle tanıtım ve çeşitli gelirler için büyük bir katkı sağlanabilir. O yüzden bu strateji hiç bitmesin , Turkcell Süper Ligi bir "şölen" havasında geçsin.

Kadınlar ve K


"Kadınların sevdiği k" diye bir slogan vardı bir vakit. Diyet bir kahvaltı ürünü için hazırlanan bu slogan , özünde güzel ama ülkemiz için pek sağlıklı olamadı. Zira bütün bir ülke olarak "K" dendiği zaman aklımıza ilk gelen "K" elbette "Şahin Ka" oluyor. Ha bu "K" için "Ke" deseydik ufak bir ümit olabilirdi ama "Ka" dediğiniz zaman işler değişiyor , hedef sabitleşiyor.


"Diyet mi yapıyorsun mğa goduum ?"

KasKadın


Google'a "kadın" yazınca ilk bu çıkıyor. Hayır yani arzu edilen böyle bir şey midir yoksa korkulan mı budur tam bilemedim.

27 Temmuz 2010 Salı

Parmaktan Soğra


Kendini hiç geliştirmeyen ve yıllar boyu aynı şeyleri yaparak tutunmayı başarabilen "bu konuda" en başarılı kişidir Mehmet Ali Erbil. Özünde iyi birisi ya da seviyeli bir şahıs olabilir fakat yıllar yılı bıkmadan usanmadan yaptığı sulu şakalar , kurduğu yersiz cümleler ve hoş olmayan hareketleri yüzünden bir türlü ısınamadım kendisine. Yani öyle bir tarzı , öyle bir yapısı varki ; artık kendisini izleyen insanlar bile aynı şekilde hareket etmeye başlamış. Önceleri sadece kendisinin yaptığı şakalara "kıh kıh kıh" diye gülen seyirciler artık şakaları kendileri yapacak kıvama gelmiş , her biri usta bir "Mali" olmuş bile.

Aslında cinsel şakalar ve seviyesiz muhabbet üzerine bu kadar yatkın bir toplumun böyle bir yapıyı desteklemesi hiç anormal değil. Zaten yaşanan bu tarz olaylar en çok gülünen ve takip edilen işler oluyor her zaman. Buna kızmak ya da tepki göstermek çok normal değil esasında çünkü büyük bir çoğunluk bu tarzı beğeniyor ve destekliyor fakat bütün bunlar bunu "etik" ya da "kabul edilebilir" yapmıyor bittabi.


Kendisini koruduğu bu "çizgi" ve yakaladığı "başarı" için tebrik ediyor , yaşı ne olursa olsun vazgeçmediği ve hatta vazgeçmeyi düşünmediği için bravo da diyorum. "Ne ekersen onu biçersin" ya da "Öyle olursa böyle olur" demek güzel bir nokta olabilir sanırım geldiğimiz vaziyet için.

Üstad Fısıltıları


Yaşamak ne güç şeymiş
Kadınlar öğrettiler bana
Başta anam
Hamamda kaynar sular dökerek başımdan
Onlar uyandırdılar beni çocukluktan
Erkek olup üstlerine çıkayım diye
Bu öyle bir esatır ki
Hem yesir tüccarı olacaksın, hem yesir
Ve vücutlarının akkağıtlarına yazdığım o şiir değil,
Med-Cezir...
Kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra
Gine onlar öldürecekler beni aşktan
Bağırta bağırta...

Hepimiz Ece Vahapoğlu gibi 5 dil bilsek , üstüne yetinmeyerek 5 dil daha öğrensek yine bir Ece Vahapoğlu olamayız bence. Neden olamayız , çünkü o farklı bir insan bence. Bu esasında bir aura meselesi. Mesela ben özgeçmiş hazırlarken "dil bilmiyorum" yazıyorum , çok ayıp ediyorum kendime. Fakat o öyle değil , o bütün dilleri bilir , hepsini konuşur. Tamam belki tam konuşamaz ama en azından fikri vardır. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz ayrıca.


Böyle bir şey benim düşündüğüm.

Mahsun Oldum


Yıllar geçtikçe herkes değişiyor ama Mahsun Kırmızıgül çok daha fazla değişiyor sanki. Elbette VHS kaset ve HD kayıt arasında dağ farkı olan aile bireyleri her evde mevcut fakat Mahsun Kırmızıgül ve yaşadığı değişim için bu terimler bile yetersiz kalır.

Gerçi ben o gözlerde "ışığı gördüm" , cidden.



Kızlar kızlar gelem mi ?

Tim Bört


Oldum olası nefret ettiğim adam ; Tim Burton.


İnsanların asla vazgeçemedikleri duyguları kullanarak yaptığı filmler ve karanlık üslubu , kendi çabalarıyla yarattığı bir sektör haline geldi. Kimileri için "çok özgün adam yea" diye sunulan bu adam aslında kendini tekrar eden ve mide bulandırıcı işler yapan bir pragmatist halini aldı. Nerede abuk bir iş var kendisi orada bitiyor artık. Bugün sokaklarda "püffs abie" diye gezen siyah ötesi saçlı , "jack" çantalı kızlarımız varsa bunun en büyük suçlusu elbette kendisidir.

Aslında kendi tarzında filmler yapıp Johnny Depp'i kölesi gibi kullanması beni hiç ilgilendirmiyor ama içine ettiği "Batman" serisicanımı çok sıktı. DC Comics tarihinden beri en rezalet işini izlediğimiz Batman filmini çeken Tim kardeş , Gotham City'i bir suç şehri değil adeta bir emo kenti gibi göstermişti. Tabi bunun ne demek olduğunu Christopher Nolan sayesinde daha iyi gördük.


Demem o ki ; seninle oturup iki kelam bile etmem Tim. Tamam yaptıklarını takdir ediyorum , stop-motion falan ama bunun ekmeğini ömür boyu yiyemezsin , daha doğrusu yeme artık ayıptır. Ya da ye lan banane.

Sanaltrika


Eskiden , yani bundan 9-10 sene önce şöhret olmak için yanık bir ses ya da yakıcı bir fizik gerekiyordu. Türkücü yahut "taş" olmak , yaptğınız iş ne olursa olsun sizi ateşli yola davet edebilecek değerde idi. Peki zaman neleri değiştirdi peki ya la ?

Yaklaşık olarak 15 sene önce yavaş yavaş hayatımıza giren internet , önceleri "ufak" tanışmalar için "mirc" ya da benzeri programlar sayesinde adımlar attırdı. O vakitler yaşayanlar bilir ; seçilebilecek güzel bir nick -örneğin darkside bile yeterli olabiliyordu- sizi uçsuz bucaksız bu dünya içinde anlık bir krallığa kondurabiliyordu. Daha sonraları ilerleyen teknoloji ve internet kullanımının "lüks" olmaktan çıkıp sıradan bir iş olması nedeniyle insanlar "darkside" olmaktan sıyrılarak daha farklı olmayı tercih ettiler. Tabi bunu yaparken dikkat edilmesi gereken bir nokta vardı ; "ilgi çekici olabilmek".

İşte hikaye tam olarak burada başlıyor. İlgi çekmek temel olarak hayatın her alanında aynı şekilde işliyor. İlgi çekmekisteyen insanlar komik , seksi ya da karizmatik olmaları durumunda bunu başarabiliyorlar. En başta söylediğim o "yanık yahut yakıcı" olabilmek hala geçerli kısacası. Peki nedir bu insanları bu kadar ilgi çekici yapan ve ilgi çekmeye yönelten asıl şey ?

Cevap pek basit a dostlar , cevap pek acıklı ; popüler kültür.



İnsanlar "gördükleri her şeyi isteme" ve "öyle olma" duygusunu henüz bebek oldukları dönem arzulayıp , bunu gençlik ve olgunluk dönemlerinde bile devam ettirebiliyorlar. "Ünlü" insanlar ne yapıyorsa -ki pek mantıklı olmuyor çoğu- aynısını yaparak kendilerine "imitasyon" bir "ünlü hayatı" yaratma çabasına giriyorlar. Twitter kullanarak follow edilme , Facebook kullanarak "arkadaş olma" gibi terimler aslında aynı mantığı ihtiva eden farklı durumlar. Birey , tv'de gördüğü bir insanın "gah guh gah" diye anlattığı gülünesi hikayeleri dinlerken "yahu ben de böyle olabilirim" diye düşünerek taklit sürecine giriyor. Peki nasıl ?

Twitter bu iş için en yaygın servis. Follow edilen kişi , kendisini follow eden yüzlerce insana söylediği her şeyi okutmuş ve bunlara iyi ya da kötü bir yorum almış oluyor. Zaten bu tarz kişiler için yorumun iyi ya da kötü olması değil , olması yeterli. Facebook üzerinden bakıldığında ise ; daha çok "özel hayat" üzerinden göndermeler mevcut. Gidilen bir tatil , verilen bir parti ya da satın alınmış bir araba ve bunları gösterme güdüsü facebook üzerinden rastlanan en temel davranış şekli.

Peki ben bunları neden anlattım ? Çünkü bunca insan , bunca imitasyon hayat ve getirdiği "geçici" şöhret bittiği gün bütün bir toplum olarak derin bir boşluk yaşayacağız. Elbette bu tatmin şu an için insanların sığındıkları bir kapı gibi duruyor ama bir gün sona erecek ve o zaman ver elini melankoli.



Kazanan yine anti depresan ilaçlar ve dinlenen acıklı müzikler olacak. Tabi yakıcı fizikleri de unutmamak lazım , ekmek kapısı olanlar ellerini sıvazlayabilir.