25 Ekim 2010 Pazartesi

Özcan Nigga Deniz


Senin afro saçların
Yalan mı yalan mı ?
Nigga aksesuarların
Yalan mı yalan mı ?
Gençliğin Bronx tadı
Yalan mı yalan mı ?
Değil tabi

22 Ekim 2010 Cuma

Maç Mı Ben Mi ?


Erkek ve Kadın üzerine , maç odaklı çok önemli 3 olay , örnekli ;


1 - İddaa oynarken :
Erkek - Erkek : Abi bu maçı yazmayalım , Wolfsburg içerde gol atamıyor hem Dzeko sakat
- Doğru diyorsun abi

Erkek - Kadın : Hayatım Parma ile Lazio oynuyor
- Parma
E Parma sonuncu ?
- Parma'nın adı güzel
Adı mı gol atıcak lan !

2 - Maç izlerken :

Erkek - Erkek
: Bu maçı da alamazsak zkrler öyle işi artık
- Kulübü basarım lan !

Erkek - Kadın : Bu maçı alalım başka bir şey istemiyorum
- Aşkım bu maçı alırsak sinemaya gidelim mi ?
He hee tamam , alırsak gideriz
- Söz verdin bak. Hadi "bizim" takım !


3 - Maç Vakti , Stad Günleri :

Erkek - Erkek : Biletleri aldın mı lan ?
- Almaz mıyım olum ! 150 tl verdim bunlara , can bunlar !
Aslansın be !

Erkek - Kadın : Hayatım bugün görüşemeyebiliriz , maç için erkenden stad'ın oraya gidicem
- Allah o maçın belasını versin !
Bak bela okuma çok önemli maç bu !
- İnşallah "yenilirsiniz" !
Hani biz idik ?
- Sinema yoksa "biz" de yok




Maç önemlidir , izlenir , gidilir. Maç can , maç ciğer.

21 Ekim 2010 Perşembe

Anlattığın Dinleyen Ne Kadar Anlarsa O Kadar


Yazmayayım dedim , olmaz dedim sonra kendi kendime. Çok sinirlendiğim , pek can sıkıcı bir haber ile başlayan koca gün hala devam ediyor. Bitmeden yazmam gerek , kurtuluş yok.



Futbol...Basit oynanır , basit oyundur çünkü. Futbol , 11 kişi ve diğer 11 kişi arasında bir top vasıtasıyla oynanır. Kale vardır , büyükçe 3 direk ve ortasından geçince top "gol" olur. İşte o golü rakibinden fazla atan daima kazanır , daima başarılı olur. Bu kadar basit aslında , top oradan geçecek...

Peki futbol bu mudur gerçekten ? İşin içine endüstri kavramı girdiğinden beri ; altyapı , stad , astronomik paralar ve transferler , milli takım kavramı ve daha pek çok şey. Futbol sadece 6 harf ile ifade edilebilir mi ? Futbol ?


Neden buradan aldım yazıyı ? Direkt olarak istediğim yere gelip "Rijkaard'ı kimse anlamadı" diyemez miydim ? Diyemezdim , diyemezdim çünkü iş ne sadece Rijkaard ne sadece Futbol.


Türkiye enteresan ülke , hisli ülke Türkiye. İnsanlar duygularını kullanan ve onları sevindiren/üzen insanları dikkate alırlar daima. Türkiye "şimdiki zaman" ile çalışır ve kimse bize "gelecek" hakkında bir şey öğretmez edebiyat sayfalarında. Hep şu söylenir ; "geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez". Peki bugünü hep dün gibi yaşayan geleceğini şekillendirebilir mi ?


Galatasaray Türk futbolu için kabul edin/etmeyin , daima lokomotif görevi görmüştür. Avrupa kupaları , futbolcu yapısı , teknik heyet kavramı ve en önemlisi altyapı. Galatasaray'da ne Beşiktaş ne Fenerbahçe tarihi boyunca olmayan şeyler vardır ; 14 sene şampiyonluk hasreti , 100. yılını şampiyon tamamlayamamak , ezeli rakibine karşı deplasmanda uzun yıllar galip gelememek gibi. Peki bunlar iyi midir , iyiye işaret midir ? Kimisi hayır der kimisi evet ama bunlar Galatasaray'ı yıllar yılı Türkiye'nin en başarılı futbol kulübü yapan temel taşlardır. Galatasaray hiç bugünü düşünmez , hep gelecek için plan kurar. Fatih Terim çıkıp gelir , başarısız geçen bir dönemin sonunda "her şey güzel olacak" der ve ardından eşsiz başarılar kazanılır. Bunları bilmeyen yoktur , o 4 seneyi duymayan kalmamıştır. Yahut Uefa Kupası...

İşte Galatasaray böyle bir camia idi , idi. Bundan çok kısa bir dönem önce -ki bu rahmetli Özhan Canaydın'ın gidişine tekabül eder- başlayan çarpık bir "sığınma" politikası koca bir Galatasaray dönemini bitirme noktasına getiren , gerileme dönemini başlatan hareket olmuştur. Evet , Adnan Polat yönetimi ile başlayan bu süreç Galatasaray'ı vasıfsız futbolcular ve sabırsız yöneticiler ile dolduran süreçtir. Doğal olarak isyan eden bir taraftar ve sürekli düşen bir grafik. Basın yazar , bakmayın onların dediklerine. O gördüğünüz ve bugün "tek koz" olarak ayakta duran Seyrantepe bir Adnan Polat değil , Özhan Canaydın emeği. Bugün artık elinde hiçbir koz kalmayan Galatasaray yönetimi tarafından "oyuncak" edilen o koca stad olmasa bu yönetim dönüp "ama şu var" diyecek hiçbir şey vermedi Galatasaray'a.

Madde madde yazmak gerekirse ;


* Arkasında durulacağı defalarca söylenen Frank Rijkaard , Kadiköy'de oynanacak bir Fenerbahçe derbisi öncesi kovuldu

* "Küçük Real Madrid" gibi anlamsız bir sıfat altında kurulan Galatasaray kadrosu ; top becerisi düşük ve disiplin seviyesi yerlerde oyuncularla donatıldı

* Transfer çalışmaları hep gizlilik ve nihayetinde başarı ile sonuçlanan , genç ve taraftarın hayran olduğu Haldun Üstünel istifa etmeye zorlandı , yerine Adnan Sezgin getirildi

* Türkiye 1. Futbol Ligi 8. haftası bittiğinde Galatasaray 4 galibiyet 4 mağlubiyet alarak 9. sıraya yerleşti

* Taraftar isyanda , sportif bir başarı olmadığı gibi diğer alanlarda da hiçbir gelişme yok

* Diğer branşlar içler acısı duruma geldi


Bütün bunların yanında Adnan Polat "gerekirse fenerbahçe maçına teknik direktör olmadan çıkarız" diyerek son damlayı boşalttı.


Peki Rijkaard ? Bu adam neden geldi , neden gönderildi ?

Geldiğinde "devrim" diyerek getirilen bir adam , giderken "gidişi devrim" olarak nitelendirilen bir adam haline nasıl geldi ? Anlatıyorum ;


Dünya'nın en iyi aşçısına gidip şöyle diyorsunuz ; "bana mükemmel bir pasta yap". Aşçı size "un" soruyor ; kalitesiz olanı veriyorsunuz , "toz şeker" diyor küp şeker veriyorsunuz , "çikolata" istiyor siz "yok" diyorsunuz , "bari krema ver" diyor siz "tarihi geçmiş ama al bununla yap" diye geçiştiriyorsunuz. Pasta bitiyor , ilk çatalı aldıktan sonra tükürüyorsunuz ve "sen bu işi yapamadın hoca" diye kovuyorsunuz adamı. Kusura bakmayın ama sizin niyetiniz pasta yemek değil , pastayı satmak. Sattınız , biz de yedik , aşçı iyi diye yedik. Şimdi pasta yapmasını bilenler , işi biraz olsun anlayanlar sebebin aşçı olmadığını anlar.



Güle güle Aşçı , en iyi pastanı yaptığın zaman bize de bir çatal ayırman dileğiyle.

17 Ekim 2010 Pazar

Çok Mühim Bilgiler


Yeni bir blog serisi yapmaya karar verdim. Etrafta duyduğunuz , gördüğünüz fakat anlamları konusunda pek fikriniz olmayan şeyler hakkında , örneklerle destekleyici bilgiler vereceğim.


Stockholm Sendromu : Mesela bazen tatil yapmak isteriz ama o tatile eş dost gelmesin , zırt pırt arayıp "n'apıyosun hacı ?" diyen olmasın diye uzak yerlere gideriz. İşte bunlardan en uygun olanlarından birisi Stockholm. Fakat tatil yapmak için gayet uygun bir mekan olan , İsveç'in başkenti Stockholm'a gittiği halde eşi dostu hala yakasından düşmeyen , inatla "abi n'apıyorsun , gelince görüşelim" ya da "hafız gelirken bir çikolat alırsın artık" diyen densiz tanıdıklar ordusuna mensup insanlar tarafından yaşanan bir sendorumdur. Bir süre sonra bireyin bu densiz tanıdıklarına duyduğu nefret manasız bir sevgiye , daha doğrusu saygıya dönüşür ve "dönerken bir şey almazsam ayıp olur" noktasına varır. İşte buna "Stockholm Sendromu" denir.

Elektra Kompleksi : Kadınlar kıskanç varlıklardır. Özellikle çocukluk yaşlarında hoşlandıkları karşı cins yaşıtları ve onların sevdiği hemcinsleri ile başlayan mücadeleleri ömür boyu devam eder. Bu kıskançlığın çocukluk döneminde dizginlenemediği durumlarda çocuk 20-25 yaş arası kendi ile hiçbir alakası olmayan , tamamen farklı klasmanlarda yarıştığı insanları bile kıskanabilir. Bu kıskanma tipinin en önemli ve belirgin olanı "Carmen Electra" kıskançlığı ile başlayan ve "onun neresi güzel , .rspu kılıklı !" raddesine kadar varabilen türdür. İşte bu türün genel adı "Elektra Kompleksi" olarak geçer. Kadınların genellikle karşı cins ile yaşadığı ilişkiler sırasında girdiği bu kompleks , partnerini "o mu daha güzel ben mi ?" diye sıkıştırma yöntemi ile başlar.

Reenkarnasyon : Hayatı boyunca bir baltaya sap olamamış , hayata dair hiçbir beklentisi olmayan insanlar genellikle bütün hayatlarını mucizevi hayaller ile geçirirler. Bu süreç içinde -gelişen teknoloji ile birlikte- oynadıkları bilgisayar oyunlarında gördükleri "ölünce verilen ikinci hak" durumuna olan inançları genel bilinçlerini kontrol altına almaya başlar ve birey artık ölünce kendisine ikinci bir şans verileceğine inanmaya başlar. "Lan olum n'olcak , ölürsek daha güçlü geri geliriz" şeklinde kendi kendine konuşan insanlar bu duruma daha yakındır , yatkın ve sapkındır. Hayır yani bu insanlara "sen mario musun kardeşim ?" desen denmez yani o derece.

Mitoloji : Yunan halkı -çok eskiden- bi zkime derman olamaz duruma gelince oturup kara kara düşünmeye başlıyor. İlk önce Heredot Meredot idare etmeye çalışıyorlar fakat kar etmeyince içlerinden bi kurnaz çıkıp "abi şimdi biz Tanrı olalım , mesela Tsikopolodis sen Havlu Tanrısı ol" gibi laflar ediyor. Tabi bunu ilk söylediğinde buna "lan sus çarpılıcaz" falan diyorlar , bu üsteleyince bunu bi güzel dövüyorlar hatta ama bi süre sonra akıllarına yatıyor. Sonrası bilindik zaten , ota b.ka Tanrı uyduruyor bunlar. Hatta bi tanesi "abi bizim hanım yemek yapmıyor , bulaşık yıkamıyor. Buna bi çamaşır Tanrısı falan yapsak bari 4 aydır aynı entariyi giyiyorum" diyor ama anlaşılır diye tadında bırakıyorlar.

Überseksüel : İnsanlar türlerini devam ettirmek için üremek zorundadır. Bunun dışında üremeseler bile cinsel şeyler yaşayabilirler , tabi mahalle baskısı olan yerler hariç. Her neyse , bu insanlar içinde bazıları çirkin , bazıları güzel olur ama seksi olmak çok başka bir şeydir. Hani seksi olan insan ayrı bir şey olur , adı tam konamaz onun. İşte seksi olan insanlar da kendi içlerinde 3'e ayrılır ; seksi , çok seksi , über seksi. Seksi insanlar birisine seksi hareketler yapınca seksüel , çok seksi insan yapınca süper seksüel , über seksi insanlar yapınca überseksüel olur. Bunlar çok feci sevişir diye bi söylenti de var ama onu tam bilmiyorum.

Metamorfoz : Mesela bir canlı değişince , bir anda bambaşka bir şey olup çıkınca çok şaşırırız. Örneğin Tarkan eskiden beyaz çorap giyip düğünlerde şarkı söylerken 10 yıl sonra dünya starı oldu ya , onun gibi.




Toplayın kağıt kalemi , sınav yapmiycam.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Mezdeke Gibi



Bu 3 azılı suçluyu kimse durduramadı , Bülent Ersoy bile.

Johnny Burton


Johnny Depp ve Tim Burton ; aynı bedende can gibiler. Esasında Johnny biraz yancı gibi dursa bile tam bilemiyorum olayın içeriğini tabi.

Bu benzerlik giderek katlanılmaz bir hal alırken , Johhny Depp'in ağzından çıkan şu cümleyi eklemekte fayda var ;


"Tim babam gibidir , ne dese yaparım"



Tamam yok böyle bi cümle ama olabilirdi.

15 Ekim 2010 Cuma

Masallar Öyle Bi Garip


* Gregor Samsa bir sabah bir uyanır ki pehey , bunun g.te yumurta akı dökmüşler. Arkadaşını iyi seçeceksin abi , böcek kadar değer vermiyorlar yoksa.

* Gregor Samsa demişken , asıl hadise o değil bence. Şimdi tamam bu adam uyanıyor ve böcek olmuş , yabancılaşmış yani. İyi ama ne zkime böyle yabancılaşmış arkadaş , adam gibi yabancılaşamaz mıymış ? Mesela bu bir sabah bir uyansın aynı "İsmail Türüt" -ki bence daha çok yabancılaşılır- olmuyor mu öyle yani ?

* Kırmızı Başlıklı Kız kadar da gerizekalı bir karakter olamaz. Hayır madem babaaaannen bu kadar sevdiğin , gidip elini öptüğün bir insan ; be gerizekalı , sesi kurt sesi gibi çıkıyor hala daha ne soruyorsun "kıçın neden büyük?" yok efendim "ağzın neden çemçük ?" deyu ? Hayır babaaaanne ayrı bir olay zaten , kurt yemiş kadın tertemiz çıkıyor , cillop. Esasında kurt garip , çiğnemeden yemiş.

* Ben Uyuyan Güzel ile Pamuk Prenses aynı mı farklı mı hiç öğrenemedim.

* Şu sürekli ev temziletilen , üvey kardeşleri falan olan hangisiydi bilmiyorum ama asıl zikko olan o. Koca Prens aşık olduğu kadını bulmak için tek tek ayakkabı denetiyor ve o ayakkabı ki nasıl bir numarası varsa koca ülke'de bir kişi giyebiliyor. Hayır demek o ayakkabı o zavallı kızın ayağına ve doğal olarak ülke dahilinde kimsenin ayağına olmasa orduyu alıp sefere çıkacak bzvkn.

* Hansel ve Gratel dediğin tam kreş zaten. Çikolata kaplı diye evi yersen olacağı bu arkadaşım. Tabi ilginç olan diğer bir şey ; evi çikolata kaplı bir Cadı neden çocuk yiyor ?

* Uyuyan Güzel dedim aklıma geldi ; su döksek suratına kesin uyanırdı.



Çok Önemli Not : Bütün bu hikayeler sonrası çok sinirlendim ve "bunlar yazıyorsa ben neden yazmayayım ?" diyerek bir hikaye yazmaya karar verdim. Fikir ve önerileriniz için ( mesela karakterler , yer , zaman vb. ) bekliyorum. Bence inanırsak olur.

12 Ekim 2010 Salı

Bunlar Garip İşler Esasen


* "Erkekleri anlamıyorum" öyle çok kötü bir şey bence. Çünkü ben mesela matematik konusunda aynısını düşündüm hep ve matematik hiç sevmediğim bir şey. Hani matematik beni sevmesin , zerre umrumda olmaz ama kadınlar için aynısını söylemem mümkün değil.
( Bütün erkekler için konuştum , rahatladım )

* İki yakası bir istanbul ama kravat yamuh.

* Murat Bardakçı sözlük yazarları için "kimlikleri gizli , atıp tutuyorlar" diyor ama bence asıl mesele Murat Bardakçı gerçekten kendisi mi ? Çünkü bence bir gün maskesini çıkaracak ve "ben aslında başka birisiyim , yıllar yılı bu maske altında atıp tuttum" diyecek bir tipi var.

* Dünya'da ilk kim "içelim güzelleşelim" dediyse o insan çok acaip bir sinsi , çok büyük bir ayyaş imiş. Fakat ne olursa olsun o insan takdir edilesi , bunu tartışmam bile.

* Goran Bregovic bize çay içmeye gelecek olsa , ben ona "abi gelirken iki poğaça kap" diyemem. Öyle mazlum , öyle "bana dokunmayın, yaramı deşmeyin" tipi var.

* Katty Perry dediğin meme kadın , mitolojik gibi ama değil.

* Britney Spears benim kızım olsa "kızım senin neyini eksik ettik ki sen böyle oldun ?" diye sorasım gelir sık sık ama yapamam , canına kıyar diye ürkerim.

* Pelin Batu bizi sınıyor , sabır testi yapıyor.

* Çok enteresan bir müzik piyasası bizimkisi. Her şarkı farklı farklı , değişik değişik aşk acıları ihtiva ediyor. Hani bir gün bir alman olur , bir fransız olur , gelip bizim müzik piyasasına bir göz atarsa ; uzun uzun seyredip "arkadaş siz ruh hastası mısınız ?" der gider. Bunu açık ve net söylüyorum.

* "Arkadaş kim ?" cümlesi içinde geçen "arkadaş" olmak kadar yanında duran diğer arkadaş olmak da kötü.

* "Horozlanmak" diye bir tabir var ve gerçekten haddinden fazla kullanılıyor. Bence Türkçe için en büyük tehlike bu ve benzeri olaylar.

* "sevgilisi/karısı giyinme kabini önünde duran erkekler" birlik olsa ; hani birbirlerine yıkılmaz bir güvenle bağlı olsa , oradan çıkıp dünyayı feth edebilirler bence. Gelin şu işi bir konuşalım.

* içinde "sana bir haber gelecek , güzel bir haber" cümlesi geçmeyen fal , fal değildir.

* "Şifre istiyorum" diyecek olursanız size ; "fal mı baktırıyorsun ? tersten oku , laf. Anladın mı muhabbeti , fal dediğin öyle bir şey" der ve kaçarım.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Mesut Özil ve Türk Futbolu


Bugün oynanan Almanya - Türkiye maçı öncesi ve sonrası konuşulan en önemli konuydu Mesut Özil.

Kimisi "vatan haini" dedi , kimisi "adam değil" ve kimisi "bunun pişmanlığını yaşayacak" gibi iddialı şeyler söyledi. Tabi bunu söyledikleri adam 1988 doğumlu , Real Madird'de forma giyiyor ve şu an kariyerinde dünya üçüncülüğü gibi bir başarı var.


Konu aslında çok derin , epeyce. Bundan neredeyse 100 yıl önce yaşanan bir dünya savaşı , o savaşa bugünkü Almanya ile birlikte dahil olan bir Türkiye ve sonucunda gelişen ilişkiler. Belki Almanya 2. dünya savaşı sonrası büyük bir sıkıntı yaşadı fakat Batı Bloğu ve nihayetinde bugün izlediğimiz Almanya meydana geldi. Hemen her turnuvayı derece ile tamamlayan Almanya , futbolcu yetiştirme konusunda da pek başarılı bir grafik çizdi. Müller , Klinsmann , Matthaus , Klose...

İşte asıl soru burada başlıyor ; Mesut Özil'i sahiplenmek isteyen iki ülke arasında Mesut'u yetiştiren hangisi ? Doğduğu , yaşamını sürdürdüğü ve bütün futbol eğitimini aldığı Almanya mı yoksa anne ve babası Türk olduğu için Türkiye mi ?


Mesut için söylenenler bununla sınırlı değil elbette. Mesut'un daha önce Türk takımlarına , özellikle Galatasaray'a önerildiği konuşuluyor. İnternet ve bazı kesimlerde sıklıkla söylenen bu iddia dışında Mesut'un Fatih Terim döneminde Türk milli takımına davet edilmediği de iddia ediliyor. Tabi bütün bunlar söylenti fakat gerçek olan bir şey var ; Mesut konusunda en büyük acıyı çeken takım şüphesiz Galatasaray.

2008 yılında Galatasaray Lincoln'u transfer ederken Mesut'un forma şansı artmış oluyordu. Lincoln konusunda sürekli sıkıntı çeken Galatasaray aynı dönemde Mesut'un da yetiştiği meşhur Rot-Weiss Essen kulübün'den Barış Özbek ve Serkan Çalık isimlerini transfer etti. Bu ayrı bir tartışma konusu tabi.


Neticede kariyerinin her aşamasında kendisine inanan ve şans veren Alman kulüpleri , kendisine inanılmaz bir sevgi duyan Alman taraftarları sonrası tercihini Alman Milli Takımı olarak yaptı Mesut Özil. Kendisiyle aynı kararı veren Serdar Taşçı kadar kolay kurtulamasa bile bu tercihinin tepkilerinden , önünde Mustafa İzzet ve Nuri Şahin gibi iki örnek vardı Mesut'un. Büyük bir beklenti içinde Türk Milli takımını tercih eden Mustafa İzzet 10 küsür maç oynadı milli formayla. Nuri Şahin ise bambaşka bir hikaye ; Alman Milli Takımını tercih etmeyerek büyük bir sevgi kazanan Nuri Şahin , A milli takım kariyerindeki ilk golünü de Almanya'ya attı. Zaten o gol Nuri'nin neredeyse 5 yıl süren milli forma hasretinin başlangıcı oldu. Tabi ki ikinci bir Almanya maçına kadar , hemde yine 8 ekim günü oynanan.


Not : Mesut bugün Türkiye'ye 2. golü atan isim oldu. Gol sonrası sevinmedi , maç sonu "umarım grubu beraber çıkarız" dedi. Tarihe not olarak düşe dursun.



Unutmadan ; imkan sunulmadığı ve gerekli değer verilmediği için bu ülke topraklarında yaşamayan ama adı "Türk" olduğu için gurur duyduğumuz , iftihar ettiğimiz onca profesör , bilim insanı ve akademisyen için bir kelime etmeyen , söz konusu pek maharetli olmayan futbolcular olduğu zaman "milli değerleri" hiç konuşmayan bir halk için sanırım en iyi cevabı Mesut verdi bugün ;

Attığı sayısız gol telikesi yaratan pas ve nihayetinde attığı güzel gol sayesinde...

3 Ekim 2010 Pazar

Başlık Bulamadım ( İçerik Komikli )


* "Hayvanlar gibi" diye başlayan bir teklif cümlesi olur mu ? "Hayvanlar gibi eğlenelim" mesela , n'akadar itici oysa.

* Hayatım boyunca ilk kez , hadi ilk demeyelim ama ender olsa bile yine bir küfürü ayakta alkışladım resmen. Buraya yazmıyorum çünkü yazılır şey değil.

* "Pazar'da ananas aldırdım" dedikten sonra , çok hunhar ve bilinçsiz biçimde "guah guah guah" diye gülen insanı ben evden içeri almam , bu esnada zaten evimi işgal ediyorsa bertaraf ederim.

* Amerikan filmlerini izleye izleye bir şeyi fark ettim sonunda. Bi adam var ( değişken ) ve o adam her filmde başrol oyuncusuna gelip abuk sabuk şeyler söyleyerek kavga çıkartıyor. Dikkatli izlersen her filmde bulunan o adamı görürsünüz , 15 sn var yok.

* "Bi yerlerde sizin için atan bir yürek daima vardır" diye diye paranoyak sapıklar türettiler yıllar yılı. Ben size açık konuşuyorum ; yok öyle biri.

* Ayak fetişisti insanlara kızamıyorum. Yıllar yılı "peynirli doritos" yedik , hepimiz suçluyuz esasında.

* "Limon sıkacağı" kadar gereksiz bir şey ne gördüm ne duydum. Ayrı bir dünya yaratılası bir şey mi limon ?

* Tabi "Sarma sarma makinası" çok ayrı , o can.

* Bazı isimler var , kimse kusura bakmasın ama "bu hiç modern olmadı , bari bunun sonuna can ekleyelim" diye konulmuş gibi. Tabi inanç meselesi , oldu diyorsun ama olamıyor bazen. Hani bir Hayrettin ne kadar mücadele verirsen ver Can olamaz.

* Geçen gün sigara bırakmak adına yeni bir yöntem buldum , sıkı durun ; Yıllar yılı sigarayı bırakmak için mücadele verdiniz ama olmadı mı ? Olmadıysa şundan olmadı bence , çünkü siz bırakmak istediniz. Şimdi işleri tersine çevirip tekrar deneyelim , alın karşınıza sigarayı konuşun. Gerekirse kırıcı olun , eski türk filmleri gibi yapın. Mesela "çık dışarı seni görmek istemiyorum şeytan !" diye bağırın , ağlaya ağlaya gitsin. Dönerse sizindir , dönmezse tamam işte.

* Bizim bi akraba var , evlerden ırak. Her ziyareti sırasında bana bir şeyler anlattırıyor ( neler yaptın vs. ) ve anlattığım her olumsuz şey sonrası "ee , her koyun kendi bacaaandan asılır" diyor. Böyle hafif toplu , sinekkaydı - gitti tıraşlı bir insan. Kendisini görürseniz kaçın.

* "Toplu taşıma aracı" diyince sanki böyle bilimkurgu gibi oluyor ama değil tabi. Çok üzücü bence bu.




Anlatılar bitedorya. Hadi dağılalım.