9 Kasım 2012 Cuma

Komançi



* "Ben mesela , uçarım mesela". Yeme bizi kızıl.

* Ben mesela uçamam , yalana mahal yok.

* Arkadaşım anlattı ; Babası vaktinde askerlik mesleğini icra ediyor. Bi gün helikopterli melikopterli bi tatbikat sırasında askerin biri "komutanım ben atlayamam çok korkuyorum" diyor. Zemin silme kar bu arada. Atlarsın atlayamamlar arasından arkadaşınn babası "bak bi şey olmayacak ben atlıyorum" diye atlıyor , bol kar içinde gözden kayboluyor. Sonra kurtarıyorlar tabi ama o kaybolma anı nasıl bi an siz düşünün.

* Hitler'in tek testisi olduğunu biliyor muydunuz ? Bilmiyorsanız bu gereksiz bilgiye siz de nail oldunuz.

* Nail demişken ; ben bu kelimenin anlamını Yılan Hikayesi dizisinde tanıdığımız Nail Kırmızıgül döneminde öğrendim ve inanır mısınız bugün ilk kez kullandım. Nail olmak öyle bi hadise işte.

* Vaktinde Mahsun Kırmızıgül'ün "zincirlere vursalar , zamanı durdursalar , toprağa da koysalar bu sevda bitmez" diye şarkısı vardı. Yani bu kadar psikopat insanlara karşı ne kadar bi şansın olabilir ki Mahsun abi ?

* "Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca". Kusura bakma ama sinsi olduğunun yanında kıskanç da bi insansın abim.

* Bizim evde yürüyen çamaşır makinası var , kısmetse seneye okula yazdırıcağaz.

* - Bize her yer Trabzon + Şurası ? - Orası değil

* Arif olan anlardan birindeyiz.

* Adam "seni gidi topal , hain topal" diye şarkı yapmış. Ya senin toplalla alıp veremediğin ne tam olarak ruh hastası ?

* Sütlaç çok tehlikeli bi tatlı. Sütlaç sana her an bıçak çekebilir ama muhallebi öyle değil , muhallebinin saygıda kusur ettiği görülmemiştir.

* "Bir ördek tarafından takip edildiği korkusu" diye bi fobi var. Yahu bir ördek seni hadi diyelim takip etti ; ya ördek seni gasp mı edecek , tecavüz mü edecek ?

* Neyse ya.




28 Ağustos 2012 Salı

Hayt !



* Möröbö.

* "Çok kas yapmış ince sesli" diye bi erkek türü varsa bu hepimizin ama daha çok siz kadınların ayıbıdır.

* Burkina Faso ile Fas birleşirse ülkenin adı ne olur diye düşünmüyor değilim. İnşallah birleşmezler.

* Üşenmedim sana Japon yapıştırdım.

* Eğer sen de Power Rangers'ın giriş müziğini "doktor pavı rencııırs" diye söylediysen sen de 90'ları yaşamıssın demektir.

* Reha Muhtar benim evime gelse ben o evi yakar giderim , yavrumdan cayar giderim.

* Köpeklerimden kuşumdan , yavrumdan ceyar giderim.

* Eğer "Aslan Bacanak" filmini izlemediysen bozuşuruz , izlediysen ve tekrar izlemek istersen şurada buluşuruz.

* Bankacılık bi yerden sonra kendinden geçmiş ve o yer tam olarak şurası ; "Repo , Bono , Eft , Aft , Ftp , Rpg , SS , Hitler"

* Ajda Pekkan yaşlanırsa bi sabah aniden yaşlanır , bence.

* Çeşme'de gittiğim bir mekanda garsonun "1 sene sonra intikam almak için geri dönen kedi" isimli hikayeyi sizlerle paylaşıcam ama şimdi değil , şu an değil.

* Kamil Koç firması sanki biraz illüzyon yaparak "biz de KOÇ ailesine mensubuz" havası yaratmak istiyormuş gibi ama değil elbette.

* Şunlar burda kalsın , devam edicem.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Söyleceklerim !



* Var.

*  Herkes lise hayatında çok fırlamaysa kimdi bu inekler ?

* Ben etek olsam mini etek çıktıktan sonra depresyona girerdim.

* Eğer gerçekten içinde bulunduğumuz bu 2012 senesinde kıyamet koparsa en çok zararlı çıkanlardan birisi ben olurum. Çünkü okulumun uzadığı şu son aylarımı çalışarak değerlendirdim.

* Bence mizahın en kralını bu amcalar yapıyor , vallahi billahi helal olsun.

* Bu arada ben o amcaların olduğu yerlerdenim.

* Halk otobüsü varsa Zengin otobüsü de pek ala olabilmeliydi. Belki adam araç kullanmak istemiyor ama portakal suyunu içmeden de gidemiyor ?

* Herkesi mutlu etmek mümkün olmadığı için birilerini seçmek zorundayız ki bu bizlerin en doğal hakkı.

* Sabahları insanlar tarafından tekmelenen , rahatsız edilen o sokak köpeklerinin geceleri İstanbul'u adım adım parsellemesini "doğanın adaleti" denir. Ben sırf bu adalet yüzünden çoğu gece evime giremedim o ayrı tabi ama varsın olsun.

* Mankenlerin "Cumhurbaşkanımız kim ?" sorusuna cevap verememesinden mutlu olup bunu toplumun genel kültür eşiği kabul etme kafası bitti sayılır.

* Eşeğe altın semer vurunca eşek değilde at mı olacaktı , dinozor mu olacaktı ?

* Kenan Doğulu'nun boyu uzayacakmış gibi gelmiştir bana hep.

* Türk insanı olarak Google'ın sahibi olsak bile beğenmeyecek bir aile yapımız var. Çünkü bizim için sabah erkenden gidip açılmayan , duvarlarına bereket duaları asılmayan ve en önemlisi çalışanlarınla bir aile gibi olmadığın yer iş yeri değildir.

* Öte yandan Facebook'un sahibi olmak bana çok riskli bir iş gibi geliyor. Yani bi mal alıp elinde kalması ya da kasada durmayınca paranın eksilmesi gibi bi durum söz konusu değil belki ama neticede yaptığın işin büyük kısmı liseli aşıkların insiyatifinde. Yani sen tam belli bi kullanıcı sayısını bulmuşsun ama bi anda sevgilisi izin vermeyen kız profilini kapatıyor. Kesinlikle riskli iş.

* Ben mahallenin eskimeyen bakkalı olsam "isteme veresiye , dost kalalım ölesiye" yerine "Bugün tahsilata geliyorlar , s.kmeseler bari" falan yazardım duvarlarıma.

* Yerine göre şakacı esnafı mazur görebilirim ama o esnaf berber olursa tedirginlerin tedirgini de benimdir.

* Hadi sağlıcakla.

12 Ağustos 2012 Pazar

Kaldığım Yerden



* Geri döndüm.

* Eskiden sıklıkla blog yazıp o yazıları okumazdım fakat 1 senedir blog yazmak yerine eski yazdıklarımı okuyorum. Geçen yine yazdıklarımı okuduğum sırada kendimi gülerken yakalayınca dedim "olum sen normal değilsin". Size komik gelecek ama sanırım sırf bu utancım yüzünden blog yazmaya geri dönüyorum.

* Ülke olarak son 7 gündür gündemimiz Murat Boz'un memeleri. Üzülme Murat ; meme şirinliğin şanıdır.

* Fuse Tea ilk çıktığı zamanlar ( Yaklaşık 5 ay önce ) bir mekanda sipariş verirken "Ice tea var mı ?" soruma "Fuse tea var" cevabı almıştım. Gülmekten siparişi iptal edecek noktaya gelmiş olsam da sonrasında toparladım elbette.

* Beni siz yaratmanız ama evet ; siz kanattınız.

* Kalori hesabı yapan insanla yemeğe gidilmez.

* Oruç olunmaz , oruç tutulur.

* 2012 yılına girmemize rağmen İstanbul'un göbeğinde zenci görünce heyecanlanan , saçmalayan ve arkadaşına "ehhehhe dudağa bak lan dudağa ehehehe NİGAA" diyen var.

* "Ya bu sene yaz biraz eksik acaba neden ?" diye düşünüyorsan cevabı açık ; çünkü bu yaz "Sibel Can diyeti" meydana çıkmadı.

* Bu ülke insanının mihenk taşı olan 3 şey vardır ; 1- Bayrak 2- Milli Marş 3- Sibel Can diyeti

* "Bu kadınların hepsi şeytan şeytan" minvalinde gezenin sırtını sıvazlayıp "evet canım hıhı evet geçicek" diyerek teselli edin , olmadı ortamı ve o insanı terk edin.

* Bundan sonra sıklıkla yazacağımın garantisini veriyorum kendime. O döneme kadar Komikli 1 ve Komiksiz 1 şeklinde seçtiğim eski yazılarımı okuyabilir , bana sivilpenguen@gmail.com adresinden ulaşabilirsin.

31 Temmuz 2012 Salı

The Dark Knight Rises




Batman , çizgi roman serileri içinde hikayesi ve yarattığıyla algıyla farklı bir yere sahip. Önceleri Tv şovlarıyla başlayan uyarlamaları sonralarında yer yer başarısız , bazen etkili projelerle sinemaya girdi.
Bugüne dek pek çok yönetmenin yorumuyla sinemada izlediğimiz Batman’in bana kalırsa asıl hikayesi 2005 yılında başlıyor ; Batman Begins. Hızlıca konuya girmek istiyorum.

Nolan Geliyor

Christopher Nolan’ın yorumuyla daha dramatic , yalnız ve bazen acınacak durumda olan bir Bruce Wayne izleyerek başladık. Son dönem uyarlamalarında yönetmenlerin original hikayelere tamamiyle bağımlı kalmamasını inanılmaz bir avantaja çeviren Nolan , serinin ilk filminde harika bir işe imza atarak temeli attı. Daha sonrası zaten hemen hepimizin bildiği gibi ; “The Dark Knight


Fenomen : Joker

İlk filmden bahsederken elbette ilk akla gelen Heath Ledger’ın inanılmaz performansı. Daha önce Jack Nicholson gibi bir uzmanın hayat verdiği bir karakterin üzerine çıkmanın tek yolu o karakteri revize etmek olabilirdi sanırım.  Tabi bu noktada yaratılacak imaj ve verilecek algının önemi çok büyüktü. İşte bütün bunları en iyi şekilde analiz etmiş olan ekip , Joker’i öyle bir tasarladı ki neredeyse film bile ikinci planda kaldı.




Yükseliyor

Bütün bunların sonunda bu kadar başarılı iki filmden –özellikle ikinci film- sonra yapılacak final kusursuza en yakını olmalıydı. Herkes Nolan’ın tercih edeceği Villain kim olacak diye merak ederken Nolan tercihini Bane’den yana kullandı.
Çizgi roman geçmişini bir kenara bırakacak olursak , Bane daha önce başarısız bir denemeyle Batman filmlerinde (çok kısa bir süre bile olsa) görülmüş ve adeta hayal kırıklığı yaşatmıştı. Orada resmedilen Bane tamamen beyinsiz bir kas yığını olarak tasarlanmış ve çizgi romandan kopya edilmiş bir kostümle başarısızlığı pekiştirilmişti.


Oysa Nolan’ın kafasında yarattığı Bane ise kuvvetli , zeki , sadık ve öfke doluydu. Çizgi roman serisinde olduğu gibi --ufak bir spoiler (Batman’ın belini kırarken de) ufak bir spoiler—tamamen Batman’i zorlayacak bir düşman olmayı başardı.
Filmi herkes gibi 4 yıl beklemiş olmakla birlikte çıkış tarihinin dedikolularını duymamın üzerinden 1 yıl geçmişti. 2 günlük şehir dışı tatilimi yarıda kesip geldiğim The Dark Knight Rises beni fazlasıyla memnun etti. Fakat tartışılan belli başlı konulara da kendimce bir açıklama getirme hissine kapıldım.
Bane’in Joker ile kıyaslanması , Gotham City’nin fazla ‘aydınlık’ olduğu , Kedi Kadın ve Batman ilişkisi , Robin ve diğerleri…



Eleştiriler

Tim Burton’ın Batman yorumu tamamen çizgi roman çizgisinde gitmişti. Neticede animasyonların , Gotik çizgilerin ve karamsarlığın adamı olarak Tim Burton’ın –hiç sevmesem bile- bu konuda hakkını vermek gerekir. Fakat sinema uyarlamasında yönetmenin olaya gerçekçi bir bakış açısıyla iyi bir yorum katması şart. Bu noktada Nolan’ın Gotham City portresi karanlığı kaostan yakalıyor. İnsanların çaresizliği , yıkım ve anarşinin büyüklüğü , Batman’in ‘şehrini’ kurtarmak konusunda yetersiz kaldığı noktalar seyriciyi de o umutsuzluğun içine sürüklüyor. Zaten bu noktada Batman’in kostümünden araçlarına , evinden yaşam tarzına kadar her şey bizi o karamsarlığa itti.


Bane karakteri ise benim uzun yıllardır izlediğim en başarılı 2-3 Villain içinde. Elbette Joker’le kıyaslamak mümkün değil fakat böylesine içerikli ve ince işlenmiş bir filmi ‘Joker yok’ diye yorumlamak fazlaca sığ bir hareket. Buna rağmen Bane’in fiziksel şiddete meyyali , ürkütücü görüntüsü ve konuşması –en azından beni- bütün bir film boyunca gerdi.
Filmin adı The Dark Knight Rises olmasına rağmen özellikle şehrin kaosu en sık yaşadığı sahnelerde Batman’i ve hatta Bruce Wayne’i neredeyse hiç görmüyoruz.  Bu noktada filmin çok fazla karakter üzerine dağıtıldığını ve bu konuda gayet başarılı olduğunu söylememek olmaz. Keza filmin sürprizleri de bu iddiayı kanıtlıyor.

Daha fazla uzatmak istemiyorum , ilerde efsane bir seri olarak hatırlanacak bu üçlemenin finalini 1 saat bile geç kalmadan gidin ve izleyin.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Bohem

Uzun bir aradan sonra sizlere hazırladığım "Bohem" isimi çok kısa film vasıtasıyla merhaba diyorum ;


11 Nisan 2012 Çarşamba

S.O.Syal Madya


* İçip içip Twitter'da hastag üretiyorsunuz.

* "Benim yaptığım en iyisidir" egosu bi bitemedi mna koyim. Sırf bunun yüzünden insanlar kendilerini değerlendiremiyor , herkes kendisine yaldızlı 5 (beş) veriyor.

* "Tünele girdim sesin gelmiyor"

* Facebook Instagram'ı satın aldı. Yemin ediyorum çocuk gibi oldu bu Facebook , terbiyesizlik yani.

* Zaten Instagram başlı başına bir gariplik. Memlekette fotoğraf sanatı yıllardır yerlerde sürünüyordu şimdi fotoğrafçıdan geçilmiyor. Bi de instagram'ın Android platformuna çıkışı var ki evlere şenlik. Vay efendim artık Instagram da amele kaynayacakmış. Sanırsın Instagram'da kontlar düşesler fink atıyordu.

* Facebook'ta 2500 arkadaşı olan Berkcan olunca normal , Mahmut'un 10000 fanı olunca oouuuv !

* Formspring ilk başta çok güzeldi , çok eğlenceliydi. Sonra bi grup var hani , her türlü internet projesinin afedersin ebesini zken , heh işte onlar oraya da musallat olup bir projeyi daha ergenlerin acımasız ellerine bıraktı. Yani sen git geyiğini yap , istiyorsan ciddi ciddi fikir danışacağın bir şey di mi ? Bana geçen gün birisi "şeyin kıllımı" diye sormuş. Hayır soruya cevap vermesine verirsin sorun o da değil ama soru ekini birleşik yazıp soru işareti koymaya gerek bile duymayan adam cevabı beğenirse gelip seni zker bile.

* Youtube'a ne zaman girsem konu bir şekilde birilerinin memelerine , birilerinin frikiklerine geliyor. Geçen gün Mesut Özil frikik yazıp arattım Hadise'nin donunun gözüktüğü videoya ulaştım. En sonunda ben de yıldım ve artık direkt Hadise frikik diye giriyorum mevzuya , ne olacaksa olsun.

* Fourquare'de benim kadar eğlenen başka bir insan evladı daha olamaz. Yeri geliyor "İsmet Badem Kuruyemiş" diye mekan açıyorum , an geliyor "Burkina Faso Konsolosluğu" yaratıp vize işlemlerini geç hallettiklerine dair bilgi veriyorum.

* "Beni  takip edeni ben de takip ederim" diyenin gözümde İsmail Yk'dan zerre farkı yoktur.

* Aklımda çok çılgın bir Twitter projesi var. Bütün fenomenleri toplayıp "hacı herkes getirebildiği kadar takipçisini getirsin" diycem , gidip bi mekana oturucaz. Bakalım orada da fenomenin her söylediğini RT edip "haklısına bi , çok doğru abi" diyecekler mi ?

* "Hakan Taşıyan sarhoşluğu"

* Görüşürüz çocuklar.




28 Mart 2012 Çarşamba

N'abyan ?

* Bir vekil bugün "Ateist gençten kimseye fayda gelmez" diye demeç vermiş. Şakam bu kadar.

* "İnsanların inançlarına kimse karışamaz" lafını yanlış anlamamak gerekiyor. Zira yeri geldiğinde ineğe tapan insanı bile bağrımıza basabilirken hiçbir şeye tapmayanı da aynı şefkatli kollarımıza almamız lazım gelir.

* Uzun zamandır Reha Muhtar'ın adını duymadık. Bence çok büyük şeyler olacak.

* Aranızda çıplak denize girip "abi çok büyük çılgınlıklar yapıyorum" diyenler var. Arkadaşım , Lady Gaga "et" giyip ödül törenine katıldı , daha ne çılgınlığından bahsediyorsun sen.

* Elin adamı her konuda hayata bizden önde başlıyor. Mesela herifin adı Fernando , o i.ne o dakikadan sonra ne iş yaparsa yapsın bir İsmail'den daha iyi yaptığı izlenimi yaratacak.

* Harun Kolçak bir dönem Türk gencinin vicdanıdır , tartışmam bile.

* Erol Köse Türk halkının kendisiyle olan yüzleşmesidir , bunu da tartışmam.

* Allah muhafaza Güneri Civaoğlu sakatlansa yerine Jack Nicholson çıkıp programı sunar , o kadar benziyorlar. Fakat şunu da unutmamak lazım ; Güneri Civaoğlu bir kere bile Lakers maçına Jack Nicholson'a benzerliğini kullanarak girmeye çalışmadıysa bu Güneri Civaoğlu'nun adamın dibi olduğunun kanıtıdır. Ben böyle net bir insan değilim mesela.

* Şimdilik durum böyle , hadi bakalım.

20 Mart 2012 Salı

Cem Yılmaz'ı Kıskanmak


Cem Yılmaz , "Türkiye'nin en komik adamı"


Yıllarca şovlarında , yazdığı kitaplarda ve verdiği röportajlarda hep bu şakayı yaptı Cem Yılmaz ; "Param , arabalarım , lüks". Bunları söylerken esasında bir ironi yaptığını , dahası işin psikolojik bir yansıması olduğunu da anlatmak istedi. Yani biz onun şovlarını izlerken "ulan ne para kazanıyordur ha !" dediğimiz için çıktı bu şakalar. Çünkü o da bir insan ve bunları duydu , duydukça daha çok üstüne gitti.
Cem Yılmaz bütün bu söylenenlere küfür de edebilirdi , sinirlenip bütün parasını lokanta zincirlerine de yatırabilirdi. Fakat Cem Yılmaz bugün binlerce kez oynadığı stand-up gösterileri , senaryosunu yazıp yönettiği , rol aldığı filmleri ve reklam filmleriyle gündemde kalıyor. Hiçbir zaman gündeme tutunmak için başka yöntemler seçmedi , seni beni boş işlerle meşgul etmedi. Sadece işini yaptı , en fazla işkolik diyebileceğimiz bir yoğunlukta çalıştı.

Beni hiç ilgilendirmez mesela ama geçtiğimiz hafta evlendi Cem Yılmaz. Google'a hiç sormuyorum , tahminimce 40 yaşında falan kendisi. 40 yaşında evlenip aynı yaşta bir çocuk sahibi olacak. Askerliği bitmiş , işini kurmuş , evlenmiş. Al sana ideal bir Türk erkeği. Senden benden tek farkı maharetlerini nakite çevirmeyi başarmış ve kazandıklarını bankaya yatırıp faiz beklememiş. Sen ben olsak iki üç daire alıp kirasını falan bekleriz , hep bir "aman bu para suyunu çekmesin" kaygımız olur. O bu kaygıyı sürdürmek yerine daha çok çalışıp hep üzerine bir şeyler koymuş.

Bu adam müzikten de anlıyor , sinemadan da anlıyor mizahtan da anlıyor. Üstelik bu söylediklerimin hepsini hakkını vererek yapıyor.

Peki bunları neden anlatıyorum ?


Geçenlerde bir magazin muhabiri Cem Yılmaz'ı eşiyle birlikte arabasıyla bir yere giderken yakalamış. Lafa bakın hele ; sanki Cem Yılmaz 5 kg eroin kaçırırken aslan muhabirimiz olaya koymuş. Her neyse , önce arabayı genel plan alıyor kameraman , sonra yakın plana geçiyor ve dış ses abimiz genizden kusuyor nefretini ; "Ciem Yılmauz 700 bin TL'lik arabasına biniyordu"
Cem Yılmaz'ın arabasının parasını ödemiş kadar hak sahibi dış ses şöyle devam ediyor ; "Fakat İstanbul trafiği arabanın modelini , parasını dinlemez". Dış ses giderek sinirlenirken Cem Yılmaz ve eşinin arabadan indikten sonraki asıl mevzu bahis görüntülerini veriyordu magazin programı. Konu aşağı yukarı şöyle ;

- Cem bey evlilik nasıl gidiyor ?
+ Sana ne kardeşim ? Hiç tanımadığın bir insana niye böyle bir soru soruyorsun ?
- Cem bey hedehödö
+ Arkadaşım gitsenize , ne istiyorsunuz ya !

Cem Yılmaz defalarca muhabirin gitmesini rica ederken muhabir gitmiyor. Üstelik kurguda atılmış kısmını görüyoruz biz bunun , kim bilir o gitmeyiş ne kadar uzun sürüyordur.

En sonunda Cem Yılmaz şu tarihi sözleri söylüyor ; "Kendinize iş bulun iş ! Sigortalı bir iş bulun !"

Dış sesin söylediğine göre "acar muhabir" Cem Yılmaz'a lafı sokuyor ; "Zaten sigortalı". Lafa bak hele , zeka ışıldıyor.


Uzatmıyorum , sonuca gelmek istiyorum ;



Şu an işteyim. Part time çalıştığım bu yerde binlerce tl maaş alan da var asgari ücretle çalışan da. Kimisi kendisine verilen yemek parasını öğle aralarında kullanmayıp evine market alışverişi yaparken kullanma peşinde. Maddi ve manevi olarak bu ve bundan daha zor durumda olan fakat kimseyi rahatsız etmeden , üstüne bir işe yarama gayesiyle para kazanan yüz binlerce insan var. Magazin dediğiniz şey ne hazırlaması ne tüketmesi akıl karı bir iş değil. Bize ne Cem Yılmaz'ın milyon dolarlık arabasından ? Benzinin biz mi koyuyoruz ? Bu aptallık nedir allasen , başka işimiz mi kalmadı ki sabahtan diğer sabaha kadar aralıksız yayınlanan bu saçma ötesi şeyleri izleyip mahremiyete saygısızılık yapıyoruz ? Bu röntgenleme sevdası bir hastalıktan daha fazla ne olabilir ?

İşte Cem Yılmaz da o muhabir kişiye bundan bahsetmek için "kendinize iş bulun" demiş ve "sigortalı" diye eklemiştir. Medya patronu dediğimiz o adamların insanların zayıflıklarına yönelik yaptıkları bu hamleleri kabullenmek akıl karı değil. Sigortasız ve üç kuruş maaşla o aptal işi programlara mahremiyet yoksunu işler götüren bu insanların gerçek bir işe ihtiyaç duyduğunu açık bir dille ifade etmek Cem Yılmaz'a yakışacak bir hareketti zaten. Helal olsun Cem Yılmaz.


Bırakalım artık şu adamı kıskanma işini , bi işimize bakalım ya.

16 Mart 2012 Cuma

Loloma


Saat 03:40.

Yaklaşık 4 saat sonra uyanıp işe gidicem , üstelik henüz uyanmadım.
Bunun yerine yarın sabah yürüyüe çıkıp Roma sokaklarında ya da Rio sahillerinde kitap okuyabilirdim. Kitap okumayı sevmiyor olmama rağmen üstelik.

Tren beklerken insanın bolca vakti olabiliyor ama benim değil. Hep son anda yetiştiğim için en fazla 6 dakikalık bir zamanım var ; sigara içerek kutluyorum.
Tren yolcuğum sırasında geçtiğim aynı yolları neredeyse ezberledim. En büyük mutluluğum yeni tren gelmesi. Bazen yolculuk esnasında gözlerimi dinlerdirir bir pozisyonda rahatlıyorum. Olay bundan ibaret.
Trenden indikten sonra iş yerine gitmek için yürümem gereken 50 metreyi de sigara içerek aşıyorum. Daha sonra şirkete varıyorum.

Daha önce hiç görmediğim onlarca insanla selamlaştıktan sonra ilk muhabbetimiz bir gün önce oynanan futbol maçı oluyor. Hemen her gün maç var zaten.
Öğle yemeklerinde anlamsız bir telaş yaşanıyor. Ortalama 6 saat sonra vücuttan atılacak bir şey için listelere bakılıyor , çalışmaya ara veriliyor. Tüm bunlar olurken ben neden orada olduğumu düşünüyorum. Belki tam o sırada Prag'da bir mekanda tost yoyor olabilirdim. Olmuyor tabi.

İş bitiminde yarın yine aynılığı yaşayacak olmamın ruhsuzluğuna inat önümdeki sayılı saat sürecek özgürlüğümü düşünüyorum. Ben bütün bunların hayalini kurarken eski tren geliyor. Yol boyunca cep telefonumu elimden düşürmüyorum , ya oyun oynuyor ya da birileriyle mesajlaşıyorum.

Eve geldiğimde saat ya 16 ya 17 oluyor. Ben o sırada L.A'de bir sokağın köşesinde hamburger yiyor olabilirdim. Üstelik saat 17 de olmazdı , P.M hesabı abicim.

Televizyon izlemiyor olmama rağmen evde sesi eksik olmaz. Bazen Fatmagül'ün suçu , bazen Ali Kaptan ve çocuklarının gürültüsü giriyor odama ben istemeden. Oysa ben abuk bir Güney Amerika ülkesinde yöresel bir aktiviteye dahil olabilirdim. Yine olmadı.

Saat ilerledikçe üzülüyorum çünkü saatler günleri getirir. Bu döngü bizden zamanla her şeyimizi götürüyor. Ben bu durumu fazla içselleştirdiğim için her geçen saat bir şeylere geç kaldığımı hissediyorum. Bu duyguları paylaşmak için buraya iki satır yazmak istiyorum , sen bunu okuyorsun ve benim saat 04:00 oluyor.

Ben şimdi belki uyuyorum , umarım bugün yeni tren gelir.

11 Mart 2012 Pazar

Albüm


http://www.fileserve.com/file/PEQdf7w/Sivilpenguen - Papra.rar


Şöyle bir enstrumental albüm yaptım , dinleyenlere haliyle duyurulur.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Bazı zamanlar bazı zor kararlar veririz. En ilkel duygularımızdan uzaklaşıp , çaresiz bir fedakarlığın diline düşeriz. İşte o öyle sancılı , öyle haşmetli bir kasvettir ki ; nefes alırken bile boğuluruz.

İşte tam o anlarda gerçekleşmesi en muhtemel mucize metanettir. Sabredersiniz , her şeyden çok temenni edersiniz. Olur ya da olmaz , siz en içten duygularınızla olması gerekebi istersiniz.

Merak etme ; biz seni beklemeyiz ama özleriz.

26 Şubat 2012 Pazar

Daha Fazla

* Bazen hiç izlemediğin bir dizinin gözüne ilişen sahnesinde bir hatıra gizlenir.Yıllar sonra o hiç izlemediğin diziyi özlersin , aslında o hatıraya selam verme şeklidir bu zihninin.

* Otobüs yolculuklarını çok sevdiğimi hep söylerim , yazmışlığım da pektir. Peki neden ? Çünkü otobüs karada gider , benim istediğim yerde inip yoluma devam edebileceğim bir doğrultuda yani.
Ayrıca mola yerlerinde durur çayını içersin. Üstelik hayatının en programlı ve matematik dolu dakikaları eşliğinde ; "çayı x dakikada içsem tuvalete y dakika kalır"

* Yeri gelmişken kirlenmek güzel değildir , bence reklamlara inanmayın.

* Ahşap mobilyaları olan , televizyonun en tüplü ve oturma odasında durduğu evleri özlerim sık sık. Modern insan olarak yaşam alanlarımız da berbatlaşıyor zira.

* Kadın kendini koruyabilen , geliştirebilen ve özünü eleştirebilendir. Öyle kadına canınızı rahatlıklıkla teslim edebilirsiniz ; durmuş bir kalbi maratona sokacaktır ziyadesiyle.

* Uzaylı diye bir şey yoktur , Hollywood vardır.

* Uzaylı demişken ; mısır piramitleri hakkında çok güzel bir belgesel izledim. Youtube'da ve türkçe dublajlı olarak izleyebilirsiniz.

* Şu hayatta bir insanın yapabileceği en ikinci ahmakça şey insanların düşüncelerine göre yaşamaktır. En ahmahça şey ise sırf bu duruma muhalefet etmek uğruna gurursuzca yaşamaktır.

* İyi şeylerin karşılığı ya geç gelir ya da gelmez. Bunu bilerek iyi bir insan olmanız lazım.

* Bugün bitince yarın olur , en ilginç mucizelerden birisi bu.

* İlginç bir şey olursa haber verin.

23 Şubat 2012 Perşembe

Yurtiçi Kargo : Terbiyesizlik Taşır !



Hemen hepiniz en az bir kez kargo şirketleriyle gönderi yapmış ya da almışsınızdır. O zaman sizin de yaşamış olabileceğiniz , belki de yaşadığınız bir olayı gündeme getirmek istiyorum ;

Bugün bir arkadaşımın başına kabul edilemeyecek bir olay geldi. Bundan 1 ay önce kadar ekşi sözlük'te de bir yazarın bahsettiği "akıl almaz! kurye" olayı.


Eve gelen kurye kapıyı yumrukladı , yetmedi hakaret etti ve parası ödenen bir kargo geri gitti. Karşısında -özellikle- bir kadın olduğunu unutarak hareket eden bu görevli işini yapmadığı gibi daha önemlisi büyük bir skandala imza atmış oldu. Zamanınd kendi yaşadığım problemleri yazmıyorum bile , uzun ve sancılı başka bir süreç. Fakat bu olayı duyduktan sonra yazmak farz oldu. Arkadaşımın twitter'da konuyla ilgili tweetlerinin görüntüsünü aşağıya koyuyorum ;



(Üzerine tıklayarak görüntüyü büyütebilirsiniz)



Evde böyle bir olayı metanetle karşılayamayacak ya da saplık problemleri olan bir hasta olabilirdi. Bu olay senin başına da gelebilir , satın aldığın bir ürünü beklerken magandalıkla karşılaşabilirsin. Duyarlı ol ve bu olayı duyurmaya gayret et.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Sadakat


Sadakatsizlik mutsuzluğa benzer , adını koyamazsın.

Mesela Kemalettin diyemezsin ya da Feriye. Çünkü sadakatsizlik daha hayvansaldır , bir tarafı da hep insana mahsus. Zaten bu yüzden kendine toz konduramazsın.


Bence yaşamak istiyorsan ; daha önce hiç gitmediğin bir şehirdeki kahveye girip çay iç ama şekersiz iç. Hava karanlık olsun , mümkünse saat 04:38 falan. Sonra içmiyorsan bile birisinden bir dal sigara ister yapraklanırsın. Esasında otlaklanırsın , şaka bi yana.

Sonra ilk otobüsle komşu şehrin ışıklarına doğru yola çık. Otogarda in ve kalitesiz peynirden az kaşarlı bir tost ye. Mutlu olmak istiyorsan bu kez yanında çay içmezsin , tost ve çay mutlu etmez zira.

Evde bıraktığın cep telefonun seni korkutmasın ; 127 saat sürmeyecek bir yolculuğun var , daha fazlası. Uykun geldiğinde ışıkları en az yanan moteli bulup tek gece için komik bir ücrete anlaşman lazım. Gider orada biraz televizyon seyredersin. Kendi evinde seyretmiyor olsan bile.

Aradan bir uykuluk zaman geçince güne karanlık uyan. Bi kahve iç , bi sigara daha dilen ve sonra huzur içinde güneşin doğacağı yere kadar yürü.

Sadakat orada dostum.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Bunları Unutma Kardeşim


Patates dünyasının bitki ülkesi sınırlarında ;


Garip bir ülkenin gri sabahına uyandığında , patronun salya akan "daha çok çalış" lafıyla uyanırsın. İşe gidene dek geçirdiğin süre uykuya dahildir zira. Doğru bile yapsan işini , patron daha doğrusunu ister , parayla orantılıdır bu daha çok.
Başka bir insandan hiçbir farkının olmadığı bir harita parçası üzerinde hep daha farklısındır. O senden bir şekilde daha çok kazandığı ya da daha çok "hak ettiği" için sana olur olmaz tepki verebilme şansına sahiptir. Buna kendi aralarında "hiyerarşi" ismini koymuşlardır bile. Kalktığı söylenen kölelik sisteminin modern adıdır bu ; hiyerarşik düzen.

Doğruyu söylemen ya da yapman farklı ödüllendirilir. Senin doğruların birilerinin eksikliklerine çarpıyorsa işin de öyle çarpık gider. Bir yerlerde tanıdığın , köşe bucaklarda yığılmış paran yoksa senin adın vatandaş olarak kalır ve kalacaktır. Bu şekilde yaşamayanlar ile bu şekilde yaşayanlar arasındaki savaş ömür boyu sürecektir , en adaletsiz biçimde.

Üretebilme yetin olmamalıdır çünkü sen ürettikçe sorgulayacak , sorguladıkça birilerini rahatsız etmiş olacaksın. Sen kendini tanıdıkça bir şeylerden nefret edecek , nefret ettikçe doğrulacaksın. İşte bunu istemeyecekler ; çünkü sen diz çökmediğin sürece dik bakacaksın , onların kısa gölgelerine tepeden konacaksın. Bunu istemeyecekler. Tercih sana kalıyor bu noktada ; ya diz çökerek yaşayacak ya da ayaklarının üstünde durduğun için tartaklanacaksın. Bu senin ne kadar insan olduğunu da belirler.

Burada senin emeklerinin hiçbir kıymeti yok , esas istenen senin onlara ne verdiğin. Yanlış bildiklerini düzeltmek bir gaflet gibi görülecek ve karşılığında senin etinden bir parça alacaklar. Bu her defasında böyle olacak ; sen bir deri bir kemik kalana dek.
Senden aldıkları bu parçaları iğrenç koleksiyonlarına kattıkça mutlu olacak , yeni parçalar için yeni köleler arayacaklar. Buna kendi aralarında "disiplin" diyorlar. Senin sabahın köründe bağırışlarını , çocuklarını alınlarından öperek terk ettiğin evinin kapısını , adım adım geçtiğin asfalt yolları ve geç kalmamak için verdiğin uykusuzluk nöbetlerini disiplin olarak saymayacaklar. Bunun gerçek adıysa "ego" olarak tarihe geçecektir , onların istediği gibi , keyfi tavırlarının parça koleksiyonları ; ego.


Bütün bunların neticesinde bilmen gereken tek bir konu baki kalacak dünya tarihinin sayfalarında ; sen emek veren olarak hayat verensin. Senin ellerin çamura bulanmadıkça , aldığın 3 kuruş için saatlerce yorulmadıkça , hasta olduğun zaman "izin" alamadığın için hizmet alamadığın devlet hastanelerinde öksürmedikçe o insanlar o rahatlığa kavuşamayacak. Bunu bildiğin sürece kendi erdeminle , şerefinle ve emeğinle çalışmaya devam et. Bil ki onların bütün bu ganimeti , yüzlerine işlemiş aciz gülümseme ve purolarını kavuran pahalı çakmakları senin eserin. Sen olmazsan onlar bir hiç olarak kalacaklardı. Bunu bilerek yaşa , gerçek bir insan olmanın haklı gururuyla bak bulutlara.

Bunları unutma kardeşim.