21 Ekim 2010 Perşembe

Anlattığın Dinleyen Ne Kadar Anlarsa O Kadar


Yazmayayım dedim , olmaz dedim sonra kendi kendime. Çok sinirlendiğim , pek can sıkıcı bir haber ile başlayan koca gün hala devam ediyor. Bitmeden yazmam gerek , kurtuluş yok.



Futbol...Basit oynanır , basit oyundur çünkü. Futbol , 11 kişi ve diğer 11 kişi arasında bir top vasıtasıyla oynanır. Kale vardır , büyükçe 3 direk ve ortasından geçince top "gol" olur. İşte o golü rakibinden fazla atan daima kazanır , daima başarılı olur. Bu kadar basit aslında , top oradan geçecek...

Peki futbol bu mudur gerçekten ? İşin içine endüstri kavramı girdiğinden beri ; altyapı , stad , astronomik paralar ve transferler , milli takım kavramı ve daha pek çok şey. Futbol sadece 6 harf ile ifade edilebilir mi ? Futbol ?


Neden buradan aldım yazıyı ? Direkt olarak istediğim yere gelip "Rijkaard'ı kimse anlamadı" diyemez miydim ? Diyemezdim , diyemezdim çünkü iş ne sadece Rijkaard ne sadece Futbol.


Türkiye enteresan ülke , hisli ülke Türkiye. İnsanlar duygularını kullanan ve onları sevindiren/üzen insanları dikkate alırlar daima. Türkiye "şimdiki zaman" ile çalışır ve kimse bize "gelecek" hakkında bir şey öğretmez edebiyat sayfalarında. Hep şu söylenir ; "geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez". Peki bugünü hep dün gibi yaşayan geleceğini şekillendirebilir mi ?


Galatasaray Türk futbolu için kabul edin/etmeyin , daima lokomotif görevi görmüştür. Avrupa kupaları , futbolcu yapısı , teknik heyet kavramı ve en önemlisi altyapı. Galatasaray'da ne Beşiktaş ne Fenerbahçe tarihi boyunca olmayan şeyler vardır ; 14 sene şampiyonluk hasreti , 100. yılını şampiyon tamamlayamamak , ezeli rakibine karşı deplasmanda uzun yıllar galip gelememek gibi. Peki bunlar iyi midir , iyiye işaret midir ? Kimisi hayır der kimisi evet ama bunlar Galatasaray'ı yıllar yılı Türkiye'nin en başarılı futbol kulübü yapan temel taşlardır. Galatasaray hiç bugünü düşünmez , hep gelecek için plan kurar. Fatih Terim çıkıp gelir , başarısız geçen bir dönemin sonunda "her şey güzel olacak" der ve ardından eşsiz başarılar kazanılır. Bunları bilmeyen yoktur , o 4 seneyi duymayan kalmamıştır. Yahut Uefa Kupası...

İşte Galatasaray böyle bir camia idi , idi. Bundan çok kısa bir dönem önce -ki bu rahmetli Özhan Canaydın'ın gidişine tekabül eder- başlayan çarpık bir "sığınma" politikası koca bir Galatasaray dönemini bitirme noktasına getiren , gerileme dönemini başlatan hareket olmuştur. Evet , Adnan Polat yönetimi ile başlayan bu süreç Galatasaray'ı vasıfsız futbolcular ve sabırsız yöneticiler ile dolduran süreçtir. Doğal olarak isyan eden bir taraftar ve sürekli düşen bir grafik. Basın yazar , bakmayın onların dediklerine. O gördüğünüz ve bugün "tek koz" olarak ayakta duran Seyrantepe bir Adnan Polat değil , Özhan Canaydın emeği. Bugün artık elinde hiçbir koz kalmayan Galatasaray yönetimi tarafından "oyuncak" edilen o koca stad olmasa bu yönetim dönüp "ama şu var" diyecek hiçbir şey vermedi Galatasaray'a.

Madde madde yazmak gerekirse ;


* Arkasında durulacağı defalarca söylenen Frank Rijkaard , Kadiköy'de oynanacak bir Fenerbahçe derbisi öncesi kovuldu

* "Küçük Real Madrid" gibi anlamsız bir sıfat altında kurulan Galatasaray kadrosu ; top becerisi düşük ve disiplin seviyesi yerlerde oyuncularla donatıldı

* Transfer çalışmaları hep gizlilik ve nihayetinde başarı ile sonuçlanan , genç ve taraftarın hayran olduğu Haldun Üstünel istifa etmeye zorlandı , yerine Adnan Sezgin getirildi

* Türkiye 1. Futbol Ligi 8. haftası bittiğinde Galatasaray 4 galibiyet 4 mağlubiyet alarak 9. sıraya yerleşti

* Taraftar isyanda , sportif bir başarı olmadığı gibi diğer alanlarda da hiçbir gelişme yok

* Diğer branşlar içler acısı duruma geldi


Bütün bunların yanında Adnan Polat "gerekirse fenerbahçe maçına teknik direktör olmadan çıkarız" diyerek son damlayı boşalttı.


Peki Rijkaard ? Bu adam neden geldi , neden gönderildi ?

Geldiğinde "devrim" diyerek getirilen bir adam , giderken "gidişi devrim" olarak nitelendirilen bir adam haline nasıl geldi ? Anlatıyorum ;


Dünya'nın en iyi aşçısına gidip şöyle diyorsunuz ; "bana mükemmel bir pasta yap". Aşçı size "un" soruyor ; kalitesiz olanı veriyorsunuz , "toz şeker" diyor küp şeker veriyorsunuz , "çikolata" istiyor siz "yok" diyorsunuz , "bari krema ver" diyor siz "tarihi geçmiş ama al bununla yap" diye geçiştiriyorsunuz. Pasta bitiyor , ilk çatalı aldıktan sonra tükürüyorsunuz ve "sen bu işi yapamadın hoca" diye kovuyorsunuz adamı. Kusura bakmayın ama sizin niyetiniz pasta yemek değil , pastayı satmak. Sattınız , biz de yedik , aşçı iyi diye yedik. Şimdi pasta yapmasını bilenler , işi biraz olsun anlayanlar sebebin aşçı olmadığını anlar.



Güle güle Aşçı , en iyi pastanı yaptığın zaman bize de bir çatal ayırman dileğiyle.

1 yorum:

Buraya bir şey yazıyorsun , küfür falan olmazsa seviniyorum.