28 Mart 2012 Çarşamba

N'abyan ?

* Bir vekil bugün "Ateist gençten kimseye fayda gelmez" diye demeç vermiş. Şakam bu kadar.

* "İnsanların inançlarına kimse karışamaz" lafını yanlış anlamamak gerekiyor. Zira yeri geldiğinde ineğe tapan insanı bile bağrımıza basabilirken hiçbir şeye tapmayanı da aynı şefkatli kollarımıza almamız lazım gelir.

* Uzun zamandır Reha Muhtar'ın adını duymadık. Bence çok büyük şeyler olacak.

* Aranızda çıplak denize girip "abi çok büyük çılgınlıklar yapıyorum" diyenler var. Arkadaşım , Lady Gaga "et" giyip ödül törenine katıldı , daha ne çılgınlığından bahsediyorsun sen.

* Elin adamı her konuda hayata bizden önde başlıyor. Mesela herifin adı Fernando , o i.ne o dakikadan sonra ne iş yaparsa yapsın bir İsmail'den daha iyi yaptığı izlenimi yaratacak.

* Harun Kolçak bir dönem Türk gencinin vicdanıdır , tartışmam bile.

* Erol Köse Türk halkının kendisiyle olan yüzleşmesidir , bunu da tartışmam.

* Allah muhafaza Güneri Civaoğlu sakatlansa yerine Jack Nicholson çıkıp programı sunar , o kadar benziyorlar. Fakat şunu da unutmamak lazım ; Güneri Civaoğlu bir kere bile Lakers maçına Jack Nicholson'a benzerliğini kullanarak girmeye çalışmadıysa bu Güneri Civaoğlu'nun adamın dibi olduğunun kanıtıdır. Ben böyle net bir insan değilim mesela.

* Şimdilik durum böyle , hadi bakalım.

20 Mart 2012 Salı

Cem Yılmaz'ı Kıskanmak


Cem Yılmaz , "Türkiye'nin en komik adamı"


Yıllarca şovlarında , yazdığı kitaplarda ve verdiği röportajlarda hep bu şakayı yaptı Cem Yılmaz ; "Param , arabalarım , lüks". Bunları söylerken esasında bir ironi yaptığını , dahası işin psikolojik bir yansıması olduğunu da anlatmak istedi. Yani biz onun şovlarını izlerken "ulan ne para kazanıyordur ha !" dediğimiz için çıktı bu şakalar. Çünkü o da bir insan ve bunları duydu , duydukça daha çok üstüne gitti.
Cem Yılmaz bütün bu söylenenlere küfür de edebilirdi , sinirlenip bütün parasını lokanta zincirlerine de yatırabilirdi. Fakat Cem Yılmaz bugün binlerce kez oynadığı stand-up gösterileri , senaryosunu yazıp yönettiği , rol aldığı filmleri ve reklam filmleriyle gündemde kalıyor. Hiçbir zaman gündeme tutunmak için başka yöntemler seçmedi , seni beni boş işlerle meşgul etmedi. Sadece işini yaptı , en fazla işkolik diyebileceğimiz bir yoğunlukta çalıştı.

Beni hiç ilgilendirmez mesela ama geçtiğimiz hafta evlendi Cem Yılmaz. Google'a hiç sormuyorum , tahminimce 40 yaşında falan kendisi. 40 yaşında evlenip aynı yaşta bir çocuk sahibi olacak. Askerliği bitmiş , işini kurmuş , evlenmiş. Al sana ideal bir Türk erkeği. Senden benden tek farkı maharetlerini nakite çevirmeyi başarmış ve kazandıklarını bankaya yatırıp faiz beklememiş. Sen ben olsak iki üç daire alıp kirasını falan bekleriz , hep bir "aman bu para suyunu çekmesin" kaygımız olur. O bu kaygıyı sürdürmek yerine daha çok çalışıp hep üzerine bir şeyler koymuş.

Bu adam müzikten de anlıyor , sinemadan da anlıyor mizahtan da anlıyor. Üstelik bu söylediklerimin hepsini hakkını vererek yapıyor.

Peki bunları neden anlatıyorum ?


Geçenlerde bir magazin muhabiri Cem Yılmaz'ı eşiyle birlikte arabasıyla bir yere giderken yakalamış. Lafa bakın hele ; sanki Cem Yılmaz 5 kg eroin kaçırırken aslan muhabirimiz olaya koymuş. Her neyse , önce arabayı genel plan alıyor kameraman , sonra yakın plana geçiyor ve dış ses abimiz genizden kusuyor nefretini ; "Ciem Yılmauz 700 bin TL'lik arabasına biniyordu"
Cem Yılmaz'ın arabasının parasını ödemiş kadar hak sahibi dış ses şöyle devam ediyor ; "Fakat İstanbul trafiği arabanın modelini , parasını dinlemez". Dış ses giderek sinirlenirken Cem Yılmaz ve eşinin arabadan indikten sonraki asıl mevzu bahis görüntülerini veriyordu magazin programı. Konu aşağı yukarı şöyle ;

- Cem bey evlilik nasıl gidiyor ?
+ Sana ne kardeşim ? Hiç tanımadığın bir insana niye böyle bir soru soruyorsun ?
- Cem bey hedehödö
+ Arkadaşım gitsenize , ne istiyorsunuz ya !

Cem Yılmaz defalarca muhabirin gitmesini rica ederken muhabir gitmiyor. Üstelik kurguda atılmış kısmını görüyoruz biz bunun , kim bilir o gitmeyiş ne kadar uzun sürüyordur.

En sonunda Cem Yılmaz şu tarihi sözleri söylüyor ; "Kendinize iş bulun iş ! Sigortalı bir iş bulun !"

Dış sesin söylediğine göre "acar muhabir" Cem Yılmaz'a lafı sokuyor ; "Zaten sigortalı". Lafa bak hele , zeka ışıldıyor.


Uzatmıyorum , sonuca gelmek istiyorum ;



Şu an işteyim. Part time çalıştığım bu yerde binlerce tl maaş alan da var asgari ücretle çalışan da. Kimisi kendisine verilen yemek parasını öğle aralarında kullanmayıp evine market alışverişi yaparken kullanma peşinde. Maddi ve manevi olarak bu ve bundan daha zor durumda olan fakat kimseyi rahatsız etmeden , üstüne bir işe yarama gayesiyle para kazanan yüz binlerce insan var. Magazin dediğiniz şey ne hazırlaması ne tüketmesi akıl karı bir iş değil. Bize ne Cem Yılmaz'ın milyon dolarlık arabasından ? Benzinin biz mi koyuyoruz ? Bu aptallık nedir allasen , başka işimiz mi kalmadı ki sabahtan diğer sabaha kadar aralıksız yayınlanan bu saçma ötesi şeyleri izleyip mahremiyete saygısızılık yapıyoruz ? Bu röntgenleme sevdası bir hastalıktan daha fazla ne olabilir ?

İşte Cem Yılmaz da o muhabir kişiye bundan bahsetmek için "kendinize iş bulun" demiş ve "sigortalı" diye eklemiştir. Medya patronu dediğimiz o adamların insanların zayıflıklarına yönelik yaptıkları bu hamleleri kabullenmek akıl karı değil. Sigortasız ve üç kuruş maaşla o aptal işi programlara mahremiyet yoksunu işler götüren bu insanların gerçek bir işe ihtiyaç duyduğunu açık bir dille ifade etmek Cem Yılmaz'a yakışacak bir hareketti zaten. Helal olsun Cem Yılmaz.


Bırakalım artık şu adamı kıskanma işini , bi işimize bakalım ya.

16 Mart 2012 Cuma

Loloma


Saat 03:40.

Yaklaşık 4 saat sonra uyanıp işe gidicem , üstelik henüz uyanmadım.
Bunun yerine yarın sabah yürüyüe çıkıp Roma sokaklarında ya da Rio sahillerinde kitap okuyabilirdim. Kitap okumayı sevmiyor olmama rağmen üstelik.

Tren beklerken insanın bolca vakti olabiliyor ama benim değil. Hep son anda yetiştiğim için en fazla 6 dakikalık bir zamanım var ; sigara içerek kutluyorum.
Tren yolcuğum sırasında geçtiğim aynı yolları neredeyse ezberledim. En büyük mutluluğum yeni tren gelmesi. Bazen yolculuk esnasında gözlerimi dinlerdirir bir pozisyonda rahatlıyorum. Olay bundan ibaret.
Trenden indikten sonra iş yerine gitmek için yürümem gereken 50 metreyi de sigara içerek aşıyorum. Daha sonra şirkete varıyorum.

Daha önce hiç görmediğim onlarca insanla selamlaştıktan sonra ilk muhabbetimiz bir gün önce oynanan futbol maçı oluyor. Hemen her gün maç var zaten.
Öğle yemeklerinde anlamsız bir telaş yaşanıyor. Ortalama 6 saat sonra vücuttan atılacak bir şey için listelere bakılıyor , çalışmaya ara veriliyor. Tüm bunlar olurken ben neden orada olduğumu düşünüyorum. Belki tam o sırada Prag'da bir mekanda tost yoyor olabilirdim. Olmuyor tabi.

İş bitiminde yarın yine aynılığı yaşayacak olmamın ruhsuzluğuna inat önümdeki sayılı saat sürecek özgürlüğümü düşünüyorum. Ben bütün bunların hayalini kurarken eski tren geliyor. Yol boyunca cep telefonumu elimden düşürmüyorum , ya oyun oynuyor ya da birileriyle mesajlaşıyorum.

Eve geldiğimde saat ya 16 ya 17 oluyor. Ben o sırada L.A'de bir sokağın köşesinde hamburger yiyor olabilirdim. Üstelik saat 17 de olmazdı , P.M hesabı abicim.

Televizyon izlemiyor olmama rağmen evde sesi eksik olmaz. Bazen Fatmagül'ün suçu , bazen Ali Kaptan ve çocuklarının gürültüsü giriyor odama ben istemeden. Oysa ben abuk bir Güney Amerika ülkesinde yöresel bir aktiviteye dahil olabilirdim. Yine olmadı.

Saat ilerledikçe üzülüyorum çünkü saatler günleri getirir. Bu döngü bizden zamanla her şeyimizi götürüyor. Ben bu durumu fazla içselleştirdiğim için her geçen saat bir şeylere geç kaldığımı hissediyorum. Bu duyguları paylaşmak için buraya iki satır yazmak istiyorum , sen bunu okuyorsun ve benim saat 04:00 oluyor.

Ben şimdi belki uyuyorum , umarım bugün yeni tren gelir.

11 Mart 2012 Pazar

Albüm


http://www.fileserve.com/file/PEQdf7w/Sivilpenguen - Papra.rar


Şöyle bir enstrumental albüm yaptım , dinleyenlere haliyle duyurulur.