19 Aralık 2011 Pazartesi

Ordinaryüs


Ben sana yalan söylemem
Seni sevmiyorsam sevmiyorum derim
O kadar severim sadece
Ufak hesaplara girmem yani

Çünkü sen bir kitap okurken mesela
Aniden mevcut iki sayfayı atlayabilirsin
Sonra hayatı da öyle zannedersin
Karıştırırsın beni onunla , bununla
O zaman üzülmekten çok yaralanırım
Tam olarak ne dediğimi anladın mı ?

Serbest şiirler yazarım sana
Hiçbir edebi kaygım olmaz
Zira
Olmasa da olur , bir kaybım olmaz
Sen hariç
Samimi söylüyorum

Ayrıca sevgilim

Diyelim ki evimizi kumdan yapsam
Bi dalgada yuvamız yıkılır

Hatta erir

Çünkü kumdan kaleden
yuva olmaz
Ve bu da beni yaralar
Tam olarak ne dediğimi anlatabiliyor muyum ?

18 Kasım 2011 Cuma

Komikspor


* Uzun bir aradan sonra beraberiz

* Geçen gün sinemada Ghost Rider 2 filmi fragmanını izledim. Daha önce çekilmiş Ghost Rider filmini izlememiş olmamın da veridiği etkiyle olsa gerek , bir anda "aaa n'egzelmiş lan bu la !" gibi gereksiz bir cümleye gark oldum. Olmaz olaydım işte , aklınızda bulunsun.

* Twitter'ın da b.ku çıktı ya ben ona çok üzülüyormaktayım.

* Yeni girdiğin ortamda seni o ortamda bulunan insanlara tanıtan biri varsa , o kısacık süre içinde o insanın ellerinde oluyor hayatın. Mesela o insan seni "bu acaip komik bir adamdır" diye tanıtırsa bütün o ortamda geçen süre boyunca anlamsız bir sorumluluk hissediyorsun. Tabi bu yine iyi , mesela o kişi seni "bu adam tecavüzcü !" diye de tanıtabilir , ondan sonra gelsin "buluşma boyunca kıçını sakınan tipler".

* Şu 23 yıllık ömrümde fast-food namına çok kampanya gördüm ama Vodafone'un yaptığı kadar isyan kokanını görmedim. Adamlar "3 menü 5 tl" diye kampanya yapmış ki bunun türkçesi "gözünüz doysun hayvanoğlu hayvanlar !" gibi bi' şey.

* Bugün "Nerden kar ettiği anlaşılamayan esnaf" gibi bir kavram varsa bunun tek sorumlusu "Ne alırsan 1 tl" dükkanını ilk açan o insandır. Ağzımıza s.çtın 1 tl'ci.

* "Yaptığım espriye gülemeyen" insanı sevmem fakat ondan daha fazla sevmediğim insan "yaptığım espriye çok sesli gülen" insandır ki kesin o gülmeyenin tam yanında oturuyordur.

* Kimse kusura bakmasın ama Muhteşem Yüzyıl dizisini heyecanla izlemek bana çok garip geliyor.

* Görüşürüz çılgınlar.

24 Eylül 2011 Cumartesi

Yalnızlaştık Sanki ?


Sen onu bırakta , yalnızlaşıyoruz be arkadaşım.


İnsanların temel ihtiyaçlarını bile evlerinden çıkmadan halletikleri ; yemek siparişlerini internetten verdikleri , ayakkabılarını fırsat sitelerinden aldıkları , kağıt oyunlarını eğlence portallarında oynadıkları , facebook üzerinden aşk yaşadıkları bir dönemde yaşıyoruz. Aslında yalnızlaşmamızın hikayesi enformasyon devriminden öncesine , toplu alanlarda yaşamaya itilmemize kadar giden bir hikaye.


Bundan yıllar evvel , insanların bahçeli ve tek katlı evlerinde , olmadı az katlı ve komşuluk ilişkilerinin olduğu yuvalarında bir yaşam vardı. Binalar en çok 4-5 katlı , kat başına 2 bilemedin 3 daireden ortalama 15 dairenin olduğu yerler. Düz bir hesap yaparsak ( daire başına 3 kişi x 15 = 45 ) ulaşacağımız sonuç ortada ; samimiyet.
Bugün geldiğimiz durumda ise toplu konutlar , kocaman siteler ve dev binaların olduğu , kat başına 5 daireden 20 katlı binalara 100 dairenin ve haliyle 300 kişinin düştüğü günlere geldik. Birbirinden habersiz , tuz istemeye ne yüzü ne mecali olan 100 farklı hane.
Buna paralel olarak AVM mantığıyla bakkal kültürünü , tezgahta duran 4 çeşit peynirin tadını da unutmuş olduk tabi. Bizleri sabah saat 6'da yollara düşüren , akşam 8'de evimizin yolunu tutturan ve 2 saat yaşam müddeti sunan sistem okları da AVM'lere çevirdi.

Çok farkına varmadık belki ama giderek yabancılaştık. Zaman içinde banka işlemlerini , mutfak alışverişini ve hatta arkadaşlarıyla iletişimini bile internetten sağlayan bir insanlık haline gelmemizin sonucu olarak zivanadan çıktık. Bugün hiçbir olumsuzluğa tepki veremeyen , komşusunu kesseler gıkı çıkmayan bir toplum haline geldik. Sabahtan akşama kadar yayınlanan manasız dizileri izleyen , cümle kurmaktan aciz insanları baş tacı yapan bir tarzımız olmaya başladı. Neticede giderek yalnızlaştık , yalnızlığımız arttıkça kendimizden daha çok uzaklaştık.


Şimdi bütün bunları neden yazdım ? Çünkü ben de yalnızlaşanlar arasında bulunan bir insan olarak korkmaya başladım.



Sevgilerle.

4 Eylül 2011 Pazar

İhtiyaç


"Bu bir mahkumiyet yazısıdır , baştan uyarmak isterim"



Özlemlerinizi dudaklarından öpmek gibidir beklenti , sıcak bir ümit taşır kısadan. Bazen , sırf öyle olsun istediğiniz için "öyleymiş gibi" yapabilirsin mesela.
Bazen , korkularını yaşadığını hisseder ve içinde bulunduğun zaman diliminden sıyırmak istersin etini. Çünkü sen artık o korkuların içinde , öfkenin bir adım gerisindesindir. Söyledim mi bilmiyorum ama korkular öfkeleri doğurur. Bu hep böyle olmuştur.

Bütün bir hayatımızı duygularımız yönlendirmez elbette. Mesela bazen materyaller yön verir yaşadıklarımıza , yahut duygularımızı materyaller yönlendirmeye başlar hayatımızın çok alakasız bir noktasında. Hiç planda yokken içtiğimiz bir bardak limonata , hiç gereği yokken ettiğimiz bir küfür değiştirebilir bütün haleti ruhiye mevsimimizi. İşte o zamanları "kader" diye adlandırır insan ve aslında bunun kendisiyle hiçbir alakası yoktur.


Ve bazen , sırf özlediğimiz için ihtiyaç duyarız susmaya. Susarız elbette , ihtiyacımız olduğunca.

2 Eylül 2011 Cuma

Connected2.me ve Diğerleri


İnternet değişik bir mecra , farklı bir olay. İnsanların yaşadığı anlık ya da dönemsel yalnızlıkları gidermek için kullanabildikleri gibi daha farklı faydalar da sağlayabilecekleri bir yer.

Buna bağlı olarak ortaya çıkan çeşitli siteler internet kullanıcılarının ilgisini çekebiliyor. Örneğin bir chatroulette beklenen ilgiyi göremezken bir formspring için aynısını söylemek mümkün değil. Bugün interneti sosyalleşmenin içinde bulunduğu siteler dahilinde kullanan ağırlıklı kesiminin ilgi gösterdiği formspring'de , insanlara soru sorabildiğiniz gibi size sorulan sorulara cevap verme şansınız doğuyor.
Peki bu birbirinden farksız siteleri ayıran , "abi facebook güzel ama şu site tam ergen işi" dedirten şey nedir ? İnsanlar neye göre bu ayrımı yapıp böyle bir yargıya varıyorlar ?


Bunun için benim incelemeye aldığım site connected2.me isimli anonim chat sitesi.

Bugün yaşı 22 ve üzeri olan hemen herkesin bildiği , eskilerin efsanesi Mirc'in doğumundan bugüne gelinen süreçte alınmış yolun resmi olan bu sitede olay şu ; size ait olan sayfaya giren diğer kullanıcılar sizinle anonim olarak konuşuyor. Siz onların kim olduğunu bilmeden , onlar ise sizin kim olduğunuzu bilerek (eğer bir yerden link alarak geldilerse) konuşuyorsunuz.
Şahsi fikrimce buraya kadar hiçbir sorun yok. Zira insanlarla konuşmak , bir şeyler paylaşıp eğlenmek gayet normal. Fakat insanların kafasına yerleşen "bu çok ergence" düşüncesi yüzünden bu ve benzeri siteler için farklı bir bakış açısı oluşuyor.
Bugün twitter , facebook gibi dev kuruluşların ekmeğini yediği (örneğin gsm operatörlerinin kampanyalarından bu sitelerden bahsetmesi) siteler insanlar tarafından normal olarak nitelendirilirken , anonim bireylerin işin içinde olduğu siteler tam tersi şekilde değerlendiriliyor. Bunun en basit örneği ekşi sözlük kullanıcıları tarafından açılan "sözlükçülerin connected2.me sayfaları" başlığında yazılan entryler. Neredeyse hepsinin bu siteye üye olmasına rağmen yine neredeyse hepsinin bu sayfalarının linklerinin verme biçimleri aynı ;

"eksik kalmayayım dedim" , "komik bi' şey galiba , geldik" , "herkes kullanınca merak ettim" , "ilk kez üye oluyorum ama çok uzun sürmez sanırım"

Peki neden ? Yani madem bu kadar fuzuli görüyorsun neden oradasın ? O linki verirken bir açıklama yapacak kadar borçlu hissediyorsan neden bu eziyeti yaşıyorsun ? Hadi hepsini geçtim , sen onu yazınca insanlar "aaa aslında istemeden üye olmuş , çok cool" mu diyecek ?


Bütün bunların sebebi bu siteleri kullanan insanların esas niyeti ve temelinde interneti kullanma biçimleri. Oysa insanlar oraya eğlenmek , bir şeyler paylaşmak ya da normal bir arkadaşıyla geçirdiği gibi sohbet ederek zaman geçirmek niyetiyle girse bu problemler hiç olmaz. Çünkü sizin hiçbir zaman görmediğiniz ve belkide göremeyeceğiniz bir insanla , sevdiğiniz yahut hakkında hiçbir şey bilmediğiniz bir konu üzerine konuşmak kadar keyifli bir şey olamaz. Şahsi fikrim bu tip sitelerin insan gibi kullanıldığı sürece çok mantıklı seçenekler olabileceği. Bunu söylemekteki sebebim ise daha önce internet sayesinde tanışıp çok sevdiğim , bilgi birikimi fazlasıyla yeterli olan insanlara tanışmış olmam. Zaten diğer insanları elemek ve onlarla iletişiminizi kesmek sizin elinizde , aynen hayatınızda olduğu gibi.


Özetle ; bu tip siteleri "ergenler kullanıyor abi çok saçma yea" diye görmek ve bu tip imkanları böyle saçma bir duruma terk etmek insanların kendi yarattıkları bir durum. Bunun yerine oralara üye olarak insanlarla adam akıllı sohbetler edebilir , bilmediğiniz şeyler öğrenebilir ve keyifli zaman geçirebilirsiniz.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Özetle


* Reha Muhtar'a gözümün önünde 30 kişi saldırsa "yaa ayıptır durun" demem , görmemiş gibi yapar uzarım mekandan.

* "Çektiysen kahrımı - helal et hakkını" diyor Niran Ünsal. Demek ki o da içten pazarlıklı , hafif "heh durum eşitlendi ohh" diyen bir insanmış.

* Durumundan sürekli şikayet eden ama o durumdan asla vazgeçmeyen insanlara "ünlü" denir. Mesela bu insanlara sorsan ilgiden çok sıkılıyorlar , dışarı çıkamıyorlar ama 2 dakika tv'ye çıkma desen canından can almışsın gibi olur. Samimiyetsiz , sinsiler sizi.

* İnternetten ünlü olan insan 3G ile gezsin arkadaş , ne olacağı belli olmaz.

* Gökten Coca Cola yağsa bana Le Cola düşer yemin ederim.

* Kayahan ve o şarkısı ; Sarı saçlarından sen suçlusun. Bildiğin kuaföre tonla para harcadığı için trip yiyen bi kadın var orada.

* Ben eğer Türk isem elbette benim için Çin , Tayland , Japonya ve hatta Kore vatandaşı bir olacak arkadaş. Hepsinin gözler aynı neticede.

* Dünyanın herhangi bir yerinde bir çatışma varsa orada A.B.D de vardır , binlerce ölü de olacaktır. Alın size dünya siyasetinin dev özeti.

* "Kulağını deldiren çocuğun gerilimi : Babam ne diyecek ?" - Bu film tutar.

* Hadi ben kaçtım.

14 Ağustos 2011 Pazar

Souness Bayrağı Diktiğinden Beri


Galatasaray teknik direktörü Graeme Souness , dev Galatasaray bayrağını Şükrü Saraçoğlu'nun tam ortasına , kalbine saplıyor ve hikaye başlıyor...


Bugün ( 14 Ağustos 2011 ) fenerbahçe'nin bir taraftar grubu ( sanırım kendilerine "12. adam" diyorlar ) fenerbahçe'nin "gücünü" , daha önce yaptıkları "sayısız fetih" gibi beyoğlu'nu da feth edeceklerini söyleyerek mevcut mekana bir yürüyüş düzenlemiş. Yapılan resmi açıklamalarda yürüyüş için valiliğin izin vermediğini ve orgnizasyonun iptal edildiğini söyleyen taraftar grubunun açıklamasına rağmen oraya giden fenerbahçe taraftarları , şu an cezaevinde bulunan başkanlarını savunmak adı altında yürüyüşü gerçekleştirmiş.

Bütün bunların yanında söylediklerine göre oraları feth etmiş , sloganlar atmış ve Galatasaray taraftarını "polisin arkasına hapsetmişler".

Peki ne olmuş ? Onlarca youtube videosu , fotoğraflar , sloganlar ve facebook grupları. Neticede gerçek anlamda beyoğlu ile alakasız bir organizasyon gerçekleştirmiş ve yapmak istediklerini yapamamışlar. Bunun sonucunda hala daha "yo gittik olum yooo" diye konuşan ergen bireyleri arkasında bırakan ve ne için mücadele verdiğini bilmeyen bir camia kalmış arkada.


Şampiyon oldukları ( şike soruşturması henüz bitmedi , geri alınabilir ) bir sezon sonrası , kendilerine ait olduğu söylenen kadiköy'de sevinmekle yetinemeyen ve beyoğlu'na kadar yürüme hazımsızlığını sergileyen bu taraftar grubu , bunu gerçekleştirememiş olmasının rövanşını "başkanı savunmaya gidiyoruz !" adı altında tekrarlamış oldu. Futbolu güzel oynayanın , hak edenin kazandığı bir spor , bir eğlence gibi göremeyen bu topluluklar olayı yine fanatizm ile bağdaştırdı. Neticede kazanan olmadığı gibi tartaklanan , göz altına alınan ve zamanını / parasını böylesine fuzuli bir iş için harcayan insanlar baki kaldı.


Bütün bunların ardından söylenebilecek yüzlerce sayfa şey olmasına rağmen tarafsızlığımı bozan bir gerçekle , yazının başında yazdığım o cümleyi tekrarlayarak düşüncelerimi sonlandırmak istiyorum ;


Bu yara Souness Bayrtağı Diktiğinden Beri...




Önemli Not : Bu yazı ; Şişman ve yaşlı amcanın Souness'ın bayrağı dikmesinin ertesi senesi Ali Sami Yen çimlerinde elinde fenerbahçe bayrağı koşması ve düşmesini , "Rambo" lakaplı ne idüğü belirsiz vatandaşın 1 gün boyunca çekirdek yiyerek saklandığı Ali Sami Yen reklam panolarından elinde bıçakla çıkmasını ve yaka paça dışarı atılmasını hatırlayan herkese gelsin.

9 Ağustos 2011 Salı

Melek & Kanat

"Etinden et almaya geliyorlar ve sen kaçarken aslında yoruluyorsun"


Koku

Otobüs yolculukların sırasında gördüğün , asfaltın yanında biten o bitkilerin kokusunu merak etmedin mi hiç ? Geçen gün yolda gördüğün kadın şimdi n'apıyordur , mutlu mudur ? Bundan 10 yıl sonra istemediğin bir iş için uyandığında bugün o istemediğin işi istemediğin bu anı hatırlayacak mısın ? Peki etine günde kaç kanca saplanıyor , kaçını çekiyorlar acımadan ? Susadığın zaman senden daha muhtaç olanlar için mi içiyorsun yoksa boğazını yakana kadar kendine mi ?

Işık

Her şehrin ışıkları vardır ve hepsi irili ufaklıdır. Gece zaten hiçbir şeyi gizlemediği için uyumayanların ilk aşkı , son belasıdır. Gündüzleri ışıkları gökyüzü yaktığı için ışıklarına göre ayıramazsın insanları , bilemezsin. Oysa geceleri ışıklarına göre sıralarsın dev binaların içindeki yaşamları.

Korku

Korktuğun zaman kendin olursun , kendine benzersin. Kimisi karanlığa bıçak sallar , kimisi küfür eder. Korkuları insanı mavi bir denizden alıp kızıl bir nehirin ortasına bırakır , kürekleri ateş olan bir sandalın içinde. Ve korkuyu en net görebileceğin yer gözlerdir.



Bütün bunları okuduysan "Esmer Kız ve Kumral Çocuğun Şiiri" aşağıda ;



Gülersen eğer kan dokunacak gözlerine !

Şeytan ayağa kalkacak çünkü ,

Yavaşça bir günahın dizelerini okuyacak !

**

Peki senin ışıklarını hangi mum arkasında bırakabilir ?

Denizlerini hangi Tanrı alevlendirir

Hangisi söndürür

Benim güzelliğimi !

**

Sen !

Tanrısal bir dokunuşa hükmettin

Kokunu hangi dağ eteklerinden topladıysan

Benim ruhumu oradan kazıyabilirsin !

**

Kibrini meleklerin kanatlarına asmışsın

Cennete her yaklaştığında

Ondan o kadar uzaklaşırsın !

**

Gözlerinde bir yudum günah

Dilimde bıçakların

Kahkahaların

Ve midemde kerahet vakti !

**

Öyleyse aramızda kalsın

Hangimizin biz olduğu

Sen melek kal

Ben kadın !

2 Nisan 2011 Cumartesi

Kaybedenler Kulübü ( Pompaya Devam )

http://tinyurl.com/3pezp6y kaybedenler kulübü - pompaya devam


Burada yazdık , böyle olsun.

Şiir Gelişi

Uzun zamandır yazmadığım kehkehkehdiyegulenadam'a özürler ve birazda pişmanlık içinde bir şiir bırakıp kaçıyorum.

Herkese sevgiler eşliğinde ;


Benim esasında
Çok ince çizgilerim vardı(r)
Aslında kalın
Çünkü kırmızı bu çizgiler
Aynı belgesellerde olduğu gibi
Çok bilinmeyen ve görenlerin hayret ettiği
Ama hayatlarında çok tanık olmadıkları
Özgürlüklerim
Bazen
Benim bile şaşırabildiklerim
Sevdiklerim
Ve bir torba dolusu kedi kumu
Sonra rüyalarım
Mesela uyuyamamak gibi hobilerim
Düşünmek gibi düşüncelerim
Ve en önemlisi belkide
45'lik plaklarım yoktur
Çünkü yoktur
Bazen bir şey ya vardır çünkü
Ya yoktur

26 Mart 2011 Cumartesi

Radyo Yayını Sivilpenguen

yeni sitemiz sivilpenguen.com beli domain problemleri dolayısıyla ve fakrlı sebeplerden ötürü tam açılamamış olsa bile sivilpenguen.tumblr.com'dan test radyo yayınını an itibariyle dinleyebilir , daha sonra radyo programlarını takip edebilirsiniz.

skeçler falan belki tam bilemiyorum.


http://sivilpenguen.tumblr.com/penguenradyo olay şimdilik böyle.


kaçarca

23 Mart 2011 Çarşamba

Sivilpenguen ve Kişisel Ricası "sivilpenguen.com"


Sizden Jimmy Wales gevrekliğinde kişisel bir ricada bulunuyorum ;

Artık kehkehkehdiyegulenadam yerini kendisinden daha marifetli , daha yenilikçi ve daha genç olan sivilpenguen'e bırakıyor. Bu süreç devam ederken siz sevgili cicişler , can ciğer kuzu sarmaları bu küçük kardeşi yalnız bırakmayarak sevgilerinizi ve daha önemlisi öneri/beklentilerinizi bana yazarsanız çok seviniyoruz.

Mekanı ziyaret ettiğiniz vakit karşınıza bir anket çıkacak. İşte o manuel anketi doldurarak sivilpenguen@gmail.com'a yollarsanız ve hislerinizi benimle paylaşırsanız n'ede enfes olur anlatamam.


Sizleri Mahmut Tuncer aşırılığında selamlıyor , Seda Sayan coşkunluğunda kucaklıyorum. Valizler dolusu kokulu öpücükler.

26 Şubat 2011 Cumartesi

Hey Ya Hey


* Yahu ; onun - bunlan n'alakası var ?

* Şerefsizlerin şerefsizi diye birisi varsa o kesinlikle "toplu taşıma araçlarında uyuma rolü yapan" insandır.

* "Ölümsüzlüğün formülü bulunsa" diye hayaller kuruyor insanlar ama ben o işi hiç anlamıyorum. Yani ölümsüzlüğün formülü bulunsa ölmeyecek misin ? Mesela uçak çarpsa ölmeyecek misin ? Gerizekalı.

* Ayrıca bu ölümsüzlük formülü bulunsa bu ilaç firmaları bu işi rahat bırakır mı ? Diyelim bulundu bu formül ; "zırt firmanın ölümsüzlük formülünü deneyin , ölürseniz paranızı iade ediyoruz". Ama ölürseniz ödüyoruz , başka türlü değil. Böyle böyle koca ölümsüzlük formülü olur sana "bakım kremi" , olur sana "rimel".

* Reklam gibi olmasın ama bir ara nivea'nın o mavi kutulu kremleri her evde vardı sanırım. En azından ben anneannemi öyle ayırt ediyordum , o kutu benim anneannem gibiydi resmen.

* Ergenleri anlamaya çalışıyorum ama bazı yaptıklarını anlamak mümkün değil. Mesela bunların kıyametin kopması hakkında yaptıkları "kıyamette kopuyoruz xD" şakası var ki ben öyle ergeni döve döve tertemiz yaparım. Görürüm seni liseli.

* Eğer şu dünya üzerinde ne sevilecek ne nefret edilecek bir adam varsa ; hani tek bir kişi varsa o kesinlikle Ali Taran'dır , başkası değildir.

* Google'a komedi yazınca yıllardır o "fifa oyunu üzerine yapılan balonlu konuşmalar" çıkıyor. Google'a yapılan büyük bir ayıptır bu.

* Yine yazcam , yine beraber gülcez.

25 Şubat 2011 Cuma

Sıpem Mail


Türkiye'de mail yoluyla adam kandırma modası @mynet.com adresleri sonrası başladı.

Bu kısa bilgiden sonra konuya girmek istiyorum. Bu mail yoluyla adam kandırma , ayakta uyutma işi ilk başlarda hepimizin hatırlayacağı gibi "aylin22" ve benzeri kadınlar sayesinde baş verdi. O dönemler kadın - erkek demeden herkese kadın isimleriyle mail atan bu ruh hastası grup , yıllar içinde farklı denemeler yaptılar ama en son denedikleri gerçekten ço'kenteresan.

Yaklaşık 2 haftadır mail kutularıma gelen ( farklı hesaplarım var ) mailler sonrası şu an kazanmış olduğum 5.950.00.000 £ param var. Normal şartlar altında bu blogu falan kapatıp sizlere "elveda fakirler" tarzında bir yazı yazmam gerekirdi ama muhtemelen aynı mailler size de geldiği için aramızda fakir yok. Düz mantıkla bakacak olursak hepimizin aşağı yukarı 5-6 milyar £ kadar parası olduğu için zengin olmak değil , fakir olmak daha özel oluyor.

Yani ; ya 5 tl var mı ya ?

19 Şubat 2011 Cumartesi

İnternet Ünlüleri Hakkında Yazılan Tonlarca Şey


İnternet yüzünden insanları şişiriyorsunuz , onların kendilerini adeta bir tanrı gibi hissetmesini sağlayıp z.çsalar satın alıyorsunuz ; ondan sonra standart hallerini görünce "ay bu ne ya ?!" diye veryansın ediyorsunuz.

Ne bekliyorsunuz arkadaş ? Yazdıkları şeylerin hiçbir edebi değeri olmayan , hayata dair en ufak bir başarıları bulunmayan , evlerinden oturup karşılarında duran ekranın içine rastgele yazılar yazan ve sizden hiçbir farkı bulunmayan bu insanları böyle "vay'nasını be !" mertebesine getirdikten sonra size karşı sizin gibi davranmalarını mı ? Gayet tabi ki sizden üstün olduklarını düşünüp her yaptıklarını beğenmenizi isteyecekler , her söylediklerine katılmanızı umacaklar. O yüzden bu insanları bu hale getirenler olarak geldikleri durum hakkında kafa yoracağınıza işinize gücünüze bakın , ne bileyim domates falan yetiştirin.

Bu durumda ne o insanlar travmatik bir durum yaşar ne de siz kafa yormak zorunda kalırsınız.


Muhim Not : Çok sinirlendim kendi kendime. İnternet ünlüsü insanlar hakkında çıkan "aha fotoğrafı şuymuş" , "vay şöyle mesaj atmış" başlıklı şeyler okumaktan gına geldi. Gına gitsin diye bunları yazdım ki gidiyor zaten. Hazır bu kadar yazmışken silmeye kıyamadım , o ayrı.

18 Şubat 2011 Cuma

Falan Filan ( Komikli )


* N'aber lan ?

* Bazen gazetelerde ya da internet haber portallarında "köpek balığı saldırısı sırasında yapılması gerekenler" diye listeler görüyorum , kan beynime sıçrıyor. Hani köpek balığı salrdırısı sırasında "abi ben bunun burnuna vurayım en iyisi" diyecek kadar metanetli insanlar olsak bile neden senin önerilerini dikkate alalım ? Bide şu var ; "köpek balığı normalde insana saldırmıyormuş , özellikle sörfçüleri seçme nedenleri onları alttan fok balığına benzetmeleriymiş". "He tamam o zaman , niyetleri iyiyse problem yok" mu diyelim ? H'ayret bi şey arkadaş , şaşılacak bi şey.

* Basın ve hayvanlar arasında bulunan o derin sevgi , çıkara dayalı bile olsa o müthiş bağ beni hep duygulandırmıştır. Mesela sık sık gördüğümüz "sarhoş maymun" ya da "komik ayı" videoları ço'kenteresan. Bir ayı ki ne kadar komik olabilir ama işte medya böyle bir şey.

* Evcil hayvanlarına yabancı isimler veren Türk vatandaşlarını çok takdir etmesem bile en kötüsü emrah filmi kokan yerli isimler. Yani bir insan köpeğine neden "garip" diye isim koyar , hangi ak'la hizmet "dertli" diye isim koyar bilmiyorum. Nedir yani , rakı içsin köpek , tinerci mi olsun ?

* Siyasi bir kişilik olmasa Devlet Bahçeli çok sevdiğim bir insan olurdu. Bence kendisi çok eğlenceli , son derece sevilecek bir insan. Ben şahsen onun videolarını falan izlerken en benim diyen arkadaşımla geçirdiğimden çok daha iyi vakit geçiriyorum. Ciddiyim.

* Şu hayatta bi Brezilya Fönü korkutur beni bi Nepal Halı. Onlar ne öyle arkadaş , istanbul'un en işlek yerinde karşımda.

* Brezilya G.tü olsa -ki o çok ayrı , samba işi o- onun için kötü bir şey söyleyemem.

* Süheyl - Behzat Uygur kardeşleri ayırt ederken "beyaz saçlı olan Behzat" diyorsan beyaz ve behzat kelimelerini kodlamışsın demektir ama "Süheyl garip giyinen" diyorsan sen neş'eli insansın demektir , iyi anlaşırız demektir.

* Çok fazla insanın olduğu buluşmalara giderken sigara götürmeyen insanla aynı buluşmaya normalde içtiğinden çok daha pahalı sigara götüren insan arasında kocaman bir fark var. Birisi "sigara hemen biter" derdinde , diğeri "görenler beni zengin bilsin" derdinde. İkisi de sinsi ama birbirinden sinsi , birbirinden güvenilmez.

* Bize "si ayşe'nin kedisi" diye bir şarkı öğreten müzik müfredatı olduğu sürece benim yeni nesilden hiçbir beklentim olmayacak.

* İlkokul zamanı bir müzik hocamız bütün sınıfa puşi dağıtıp "başındaki puşi midur oooy ooyy" diye bir şarkı öğretmişti. Bütün sınıf dertlendik o gün o yaşımızda , kantine çıkmaz olduk. Bir müddet sonra müzik hocamız değişti ve yeni gelen hocamız bize "dondurma çocuk" diye bir şarkı öğretmişti. Puşi'yi özler olduk , puşi için derbeder olduk.

* Bir kere gittiğim halde beni bir şekilde yakalıp her fırsatta mail atan , sürekli cep telefonuma mesaj çeken işletemelerin sahiplerini sevmiyorum , hesabını bir gün mutlaka sorarım.

* Kerim Akbaş'ın internet sitesini daha önce görmediyseniz çok büyük kayıp yaşamışsınız , hayatı 1-0 geride takip ediyorsunuz demektir. Ne demek istediğimi anlamak için şuradan başlarsanız devamı gelir , müptelası olursunuz.

* Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır ama o kadın çok konuşuyorsa önünde duran o adam ölmüş bile olabilir. Olmadı sağır kalmıştır o adam , hiç olmadı felç olmuş da olabilir o adam.

* Bye bye heppiniz.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Çılgın Profesör Konuşuyor


Bir üniversitenin ilahiyat profesörü : "Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil" demiş.

Bu mantığa göre mesela kadın etek giydi ve herifin birisi buna tecavüz etti ; kadını kenara çekip "şu giydiğin hiç normal mi yani ?" diye uyarıyorsunuz. Mesela adam karısının etek giymesini hoş karşılıyor , bu durumda tecavüz edilmesini de hoş karşılamış oluyor. Çünkü dekolte giyen kadın aynı zamanda tecavüzü kabullenmiş , göze almış kadın oluyor.

Aynı düşünceyle devam edecek olursak etek , elbise , dar kot , şort vb. ismini bilmediğim çeşitli dekolte sayılabilecek kadın giysisi ( burada dekolte kavramı vücuda dair olası bir et parçasının gözükmesidir ) satışı yapan mağazalar hep tecavüz yanlısı. Hatta bu mağazaları "suça teşvik etmek" , "yardım ve yataklık" gibi suçlardan cezalandırmak bile mümkün.

İşin en önemli ve son kısmı ise psikoloji bilimi. Yani başka bir insanı istek ve iradesi dışında bir şeyi yapmaya mecbur bırakma , zor kullanma ve fiziksel/ruhsal tahribat yaratma gibi eylemleri gerçekleştiren kişiler artık direkt olarak psikolojik problemli olmuyor , çünkü bu suçun yarısı bunu yaptıkları insan olmuş oluyor. Doğal olarak mesela tecavüze uğrayan bir kişi travma yaşama şansını kaybediyor. Zaten hem etek giyip hem travma yaşanmaz , bu durumda böyle bir şey mümkün değil.


Profesör olmak güzel bir şey bu arada , hepimiz tahsillerimizi en iyi şekilde yapıp profesör olalım. Sonrasına bakarız artık.

15 Şubat 2011 Salı

Gelişme Ve Sonuçme


Şurada yazmış olduğum "yazarların olduğu dev bir platform" konulu yazımı okumadıysan oradan ufak bir bilgi edinebilir , şimdi okuyacakların için "ne diyor lan bu ?" dememek için önlem almış olabilirsin. Ol.


Konu tam olarak anlaşılmamış yahut anlaşılmış ama sevilmemiş olabilir. Bakın diyorum , çok eğlenceli olacak. Kimisi şiir yazar , kimisi futbol hakkında konuşur , birisi istatistik manyağı olur ve diğeri çok küfür eder. Bunlar güzel şeyler , hayat beraber güzel.

Diyeceğim o ki ; bu daveti iyi bir düşünüp karar verin. Ondan sonra bu iş tutar başka yerlere geliriz "ben mail atmıştım gelmedi" olmasın , hiç öyle insaf etmem, etmeyiz ( ben ve arkadaşlarım )

Şu zamana kadar bana konuyla ilgili ulaşan kişiler ( sayı ve isim vermeyerek merak unsuru yaratıyorum ) benim keyifle okuduğum , geri dönüş yaptıkları için çok memnun olduğum kişiler. Kendilerine buradan tekrar selam ediyor , teşekkürlerimi iletiyorum.


Bütün bunların dışında karate bilmediğimi ama kızınca çok sert yumruk attığımı iletir , yüreklerinizden öperspor.

Sevgiyle kalın / sevgiyle ince.

Arama Sonuçları


Blog yazılarımı yazarken neş'eli olmaya , ara sıra şiir yazmaya , bazı günler protest olmaya dikkat ediyorum ve bir emek veriyorum ama benim blog adresimi bulmak için google'a yazılan şeyler hak'kat çok garip oluyor. Örneğin bu hafta benim blogu bulan nasıl bulmuş ? Alın size o değişik istatistikler ;




Hepsini anlarım , hatta o hangi dilde olduğunu anlamadığım kelimelerle aratan adamı bile anlarım ama "sapık kadın sevişme sahnesi" diye yola çıkan ve sonunda benim blogu bulup , üstüne burada takılan adamı hiç anlamam. O adam , seninle özel konuşcam , gel.

12 Şubat 2011 Cumartesi

Düz Duvara Karşı


* Başlıyorum

* "Neredesin ?" sorusuna "dışarda" diyen insanı dövmek lazım ki içinde olduğum bir kesim , az dövmek lazım o yüzden.

* Parfüm kullanmayı sevmiyorum ama birisi alınca hayvan gibi kullanıyorum. Zaten işin temelinde parfüm almama sebebim bu , çok kullanıyorum. Mesela geçen gün sevdiceğim bana parfüm almış ama belki beğenmem diye tüp şekilnde bir örneğini getirmiş yanında. Tüp dediğim böyle içinde ince çubuk var , onu sürüyorsun boynuna. Ben bu çubukla sürme işini o kadar benimsedim ki her saniye sürüyorum. Boynum erimek üzere.

* "Promosyon" olarak verilen ürün sanki kazık atılarak araya sıkıştırılmış gibi ama "Eşantiyon" öyle gelmiyor bana. Sanki eşantiyon ürünü koyan firmanın sahibi "ulan müşteri de sevinsin , onların da yüzü gülsün" diye gönlünden kopup koymuş gibi onu oraya ama promosyon sanki "bu ürünü arada sokarız bunlar zaten anlamazlar" diye konumuş gibi , sinsi gibi adeta.

* Bilmiyorum başka kimse var mı "tanıtım" ürünlerini orjinal üründen daha çok seven benim kadar.

* Ne zaman bir yerlerde "onun aşkı bana ekstra larç" şarkısını duysam o zaman oralarda bir yerlerde bir zenci var diye düşünürüm. Bence bu şarkı zenci şarkısı , en azından mantıksal tarafı bu yani.

* Rasim Ozan Kütahyalı'nın "evet" demesi başka bir evet oluyor. Hani ne evet diyor ne "ovot" diyor ; tam olarak "eaaaat" diyor. İngiliz Ozan Kütahyalı adeta.

* "Sigara içmemeniz lazım aslında , sigara sağlığa çok zararlı" diyen bir arkadaşım oldu geçen gün ortamda. Hani yıl 2011 , 22 yaşında koca adamlar olmuşuz adam bu bilgiyi bize hayatın şifresi gibi veriyor. Var böyle insanlar , çok sıradan bir bilgiyi sırf "sizi düşünüyorum" kısvesi altında gerile gerile söyleyenler. Ha biz arkadaşın ağzına vurduk ama o ayrı.

* "Ben yaptım , siz neden yapamayasınız ?" diye kendi başardığı bir şeyi başka insanlara satmaya çalışan insan çok ayrı dayaklık , çok feci köteklik.

* "Ben yaptıysam sen çok rahat yaparsın" diyen insanın içinden yaşadığı haksız gurur , sinsi tavır çok dayaklık. Hani onun derdi kendini övmek , bağcıya şov yapmak.

* Geçen yaz çok korktuğum uçakla 3 kez seyahat etme mecburiyetinde kaldım. Çok korktuğum dediğim bildiğin "altına zçmk" kıvamında bir korku. Ha sorsan hayatında kaç kez uçakla seyahat ettin , en az 20 ama çok korkuyorum. Fakat bu yaz gerçekten tam olarak kabus olaylar yaşadım. Öncelikle Mersin'e giderken Adana uçağını "n'oluyor , düşüyor muyuz ?!" diye galeyana getirmem ve hostesi kolundan tutmam var ama esas olay bana Türk insanı olarak ne denli samimi ve net olduğumuzu hatırlattı.
Uçağa bindiğimiz an ( ben ve sevdiceğim ) yanıma oturan orta yaşlı ve çok az uçak bilgisi olan adamı esir aldım ve kendisine sürekli olarak "ya düşersek ?!" cümleleri kurdum. Bana yaklaşık olarak 30 dakika moral veren orta yaşlı ve çok az uçak bilgisi olan abi en sonunda bütün uçak korkumu bitiren şu cümleyi kurdu ; "düşersek sadece sen ölmeyeceksin". Bunu bildiğim için çok rahat bir yolculuk geçirdim ve daha sonra yaptığım uçak yolculuğum sırasında da sık sık hatırladım.

* Yanıma "çok özür dilerim" diye gelen adam beni korkutur , sizi de korkutsun. Çünkü o adam ya çok içkilidir ya da birazdan çok kabalaşacaktır. Benim yanıma en son "çok özür dilerim" diye gelen abi benden rica ettiği 1 adet sigara sonrası "ya çok pardon , çok özür dilerim" diyerek 2. sigarayı da aldı mesela.

* "500 ama sana 300 olur" diye uydurma indirimler yapan esnaf beni çok eğlendiriyor. Benim derdim adamın indirim yapması değil ; %40 civarında olacağı kesin olan indirimi bir anda yapması. Yani hani böyle biraz kıvranıp "tamam be abi 500 ama sana 450 olsun" dese öyle keyifli olmaz , zaten o fiyatın 300 olması için çok uzun ve sancılı bir süreç gerekir ama 500 bir anda 300 olunca beni alıyor bir gülme.

* "Harun Kolçak - Gülme" şarkısını "gurme" olarak söylemediysen , sen hayatı monoton yaşıyorsun demektir.

* "İşte biz o gün tükeneceğiz" - ( dükkan camında kapanıyoruz yazacak günü ima eden ürünler )

* "Yabancı dil peyniri" esprisini yapan Cenk & Erdem kral değilse kim kral olabilir ?

* Şimdilik bu kadar , sonrasına bakar'ız.

Var


Zamanı eritiyorsun sevdiceğim
Su dolu bir bardakta
Ama mafya diye bir şey var mesela
Ve pipo içen adamlar
Var

Bunun yanında elbette
Daha gülerek bakabileceğimiz
Bisiklet var mesela
Ya da sen gülerken doğan güneş var
Batı taraftan
Kıyamet gibi

Hepsini bir kenara koyalım
Bir bardak su var
Nereden bakarsan bak dolu
Ayrıca soğuk
Hava

5 Şubat 2011 Cumartesi

Bi Bakacan Mı ?


Şöyle bir şey var ;

İçinde mizah , spor , şiir , siyaset , sanat ve dahası olan bir blog düşünüyorum. Çok sayıda yazarı olan , yazarları iştah dolu ve uğraş içinde olan. Tipleri çok önemli değil yazarların , cinsiyetleri de değil.

Ben böyle düşünceler içine girince yalnız bırakılıyorum , çıkıp "olur aslında" diyen olmuyor. Bu sefer böyle mazeretler düşünmüyorum ve sizi göreve davet ediyorum. "Ben bu işi sevdim" diyen olursa buraya yorum olarak değil , bana mail olarak bunu iletiyor ve bende kendisine bol teşekkürlü bir cevap atıyorum aslında.

Bütün bunların dışında detayları iş tutarsa , yeterli sayıya ulaşılırsa anlatıyorum. Bakarsın iş büyüyor , dükkan falan açıyoruz ve ben işin en tavan yaptığı yerde paraları alıp kaçıyorum. Sonra siz artık arkamdan atıp tutarsınız ama önce şu işi bi yapalım.


Sizleri sevgiyle kucaklıyor , saygıyla bıçaklıyorum. Yaparım bilirsiniz.



mail adresi şu : sivilpenguen@gmail.com
lazım olursa diye twitter adresi bu : twitter.com/sivilpenguen

Defne Joy Foster


Defne Joy Foster...

31 yaşında , 3 yıllık evli ve 1 çocuk annesi bir insandı. 1 hafta önce televizyon yarışmasında izlerken 1 hafta sonra ölüm haberini aldı Türkiye. Hani işin "çok iyi insandı" ya da "çok severdik" kısımlarını geçiyorum , oralar farklı. 1 çocuk annesi olduğunu söylediğimiz bir insandan bahsetmek istiyorum.

Ölümü sonrası çıkan ilk haber "alkol almıştı" oldu. Alkol aldığını söylüyordu bütün haberler , tüm bir medya. Evet , alkol almıştı Defne Joy Foster ! Aman tanrım , alkol günah değil miydi ?
Peki ya evli olduğu halde arkadaşının yanında sabahlamış olması ?!

Tabi pek değerli "gazeteci" varlıklar hakkında fırsat yazıları yazmışlar hemen. Alkolün tamamen yasaklanmaya çalışıldığı , olimpiyat oyunlarında Türk sporcuların odalarına prezervatif konulmadığı , etek giyen kadınların "teşhir" ettiği iddiasıyla uyarıldığı bir yerde bütün bunları yapmak ölümü bile öldürebiliyormuş. Bunu da gördük sonunda.


Peki bunları kim yazmış , en sert kim ifade etmiş ? 1 numarada bulunan isim 70 yaşında fakat 20'li yaşların kadınlarından hoşlanan , onlarla ilişki kurmayı tercih eden Hıncal Uluç. Evet , evli bir kadın bir arkadaşında kalmaya gidemez ama 70 yaşında bir adam 20 yaşında bir kadınla ilişki kurabilir. İşte buna "işine göre etik" diyoruz. Hani "arkasından konuşmak" diye bir laf vardır ya ; işte bu o lafın son noktası. Hayatta olmayan bir insanın arkasından konuşmak , namusuna dil uzatmak , etik adı altında "iktidar havhavcılığı" yapmak.

Tabi bütün bunların yanında tecavüz suçluları serbest , tacizci hacı - hoca takımı baş tacı , canlı yayınları "kur yapma programı" haline getiren tarikat liderleri kral , 3 karısı olan adamlar müslüman.


Eğer şu son cümlede söylediklerim gibi birisi değilseniz ölmeniz bile sakıncalı , ölecekseniz sessiz sedasız -tek başınıza- ölün.



Not : Bütün bu kirli düşünceleri , kokuşmuş suratları tekrar bize gösteren Defne Joy Foster'a Allahtan rahmet , yakınlarına sabır dilerim. Teşekkürler , mekanın cennet olsun.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Ama Juventus Kaybetti


İddaa ile başladı umutlarım
Bahis sevdası
Kısa yoldan para bulma sinsiliği ile
Ve Juventus'a güvenemediğim için
Biraz da Udinese korkusu yüzünden
Beraberlik oynadım sevdiceğim

Dakika 60 falandı
1-0 öndeydi Juventus
Ve dakikalar 68'i gösterdiğinde
İlişkimiz gibi yükselişe geçti Udinese
Amansız ataklarının sonunda golü bulmuşlardı
Zapata ve arkadaşlarının gol sevinci gibi
Sarmaş dolaş olmuştuk seninle

Ne zamanki o kör olası Alexis Sanchez attı golü
Dakika 85'de
Yıkıldım bir anda
Geçmek bilmez 5 dakika sonunda
Maç bu skorla bitince
Kırdım seni sevdiceğim
Kaybettiğim paranın verdiği öfkeyle
Bana kızma
Git Zapata'ya kız
Daha çok Alexis Sanchez'e

Fakat bilmelisin sevdiceğim
Bizim aşkımız Del Piero'nun Juventus kariyeri gibi uzun sürecek
Ve en olmaz dakikalarda
Frikik golleri ile kurtaracağız aşkımızı
Yinede kırdığım için seni , üzgünüm sevdiceğim
Ama Juventus kaybetti , hüzünlüyüm derince.

25 Ocak 2011 Salı

Kopya


Ucuz bir kopyasın
Sen !
Ben olduğum kadar varsın
Gölgem kadar
Gölgemi taşıdığım kadar
Güneş batana dek
Ve bu yüzden
Geceleri sen değil
Ben varım
Yüzümün saf
Rüyamın pek olduğu vakit
Ben varım
Sen hayalsin
Ucuz bir kopyasın

24 Ocak 2011 Pazartesi

Esasen


Ara sıra bile olsa ben sana benzemem sevgilim
Aslında benzemek istemem
Daha doğrusu

Bilirsin sen ve güneş arasında pek bir fark yok
İkiniz de kahvaltı saatleri
Benim buz gibi çay içtiğim vakitler
Mesai saatleri
Köpük bardaklarda
İkiniz de altın kadar sarı
Radyo kanalları
Ve ayrıca sevdiğimiz şarkılar
Güneş de senin gibi
Parıltılı
Ve radyo şarkıları
Eski 45'likler
Ya da yeni eksiklikler
Sen olmayınca
Hani güneş batınca
Çuvaldızı gibi

İşte bu yüzden sevdiceğim
Ben senin yerinde olmak istemem
Buzlu bir kış akşamı
Eve dönerken telaş içinde
Kapı ziline basarken en azından
Bir an bile olsa sen olmak istemem sevdiceğim

Çünkü
Büyük bir sanat eseri misali
Bir din gibi
Tanrısal çizgileri olan yüzünü
Umut haritamı
Key'f meskenimi
Görmek keyfidir beni telaş içinde coşturan
Yani
Ben olmanın avantajını
Hile yapar gibi
Seni izleyerek kullanma kurnazlığını
Kaybetmek istemem
Senin afilli güzelliğini
Gölgede bırakacak kadar enfes olan
Seni izleyebilme esaretimi
Almanı istemem

22 Ocak 2011 Cumartesi

Öyle Ola Ki


Utanırken
Lamba ışığı altında bir yaz gecesi
Sokak ışıkları sönerken
Kuşlar leke bırakırken
Mavi gökyüzü üzerine
Adım adım
Senin giydiğin beyaz kazak
Nefes alış verişlerin
Bir bardak su
Bir kadeh şuh kahkaha
Bir toprak hüzün
Ve daha fazlası
Aslında hayal edilemeyecek kadar
Dahası hayal edilmeyecek kadar
Temiz
Saf
Duru

Sen ki benim çocukluk oyunlarım
Terli terli koştuğum caddeler
Sokaklar
Ve bana çarpan kuru yük gemisi
Yani büyük
Büyük olduğu kadar imkansız
Sen
Hissinin farkına varabileceğim
Aklıma ansızın düşürebileceğim
En soluksuz hatıram
Bazen yerli
Bazen yersiz

19 Ocak 2011 Çarşamba

Bedenler Kurşun Geçirir Fikirler Değil !


Bugün Hrant Dink'in ölümünün üzerinden 4 yıl geçti.

Bir fikir , bir düşünce , bir duruş bundan 4 yıl önce öldürüldü. Üstüne şarkılar yaptı "sanatçı" diye gezenler , tetiği çeken ve çektiren alkışlarla karşılandı cezaevi kapılarında. 4 yıl önce bugün yaşanan bu ayıp , demokrasi hakkında konuşanların cümlelerini kocaman bir tezatla kesip geçerken ; bir yerlerde birileri için "yuhaladı" diye takip kararı çıkartıldı. Yeni icat , demokrasi olduğunu iddia edenlerin demokrasi anlayışını bir kez daha milletin gözleri önüne serdi.

Hrant Dink öldürüldüğünde 17 yaşındaydı tetikçisi , şimdi 21 yaşında. Evlenmiş içerde "hayranı" olduğu söylenen bir bayanı nikah masasına oturtup. Bu ülke öyle güzel ki ; hayranı oluyor kadınlar "fikirlere kurşun sıkan" yandan milliyetçi katillerin. Sonra diyorlar ki "kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır ?". Nasıl demokrasiden hoşlandığını soran yok milletin , ne için yaşayıp ne için öldüğünü de. Sadece altı delik bir ayakkabı kalıyor geriye görünürde ama fikirleri , özgürlük çığlıkları hiç bitmiyor.

Ama bilmedikleri bir şey var ; ne bu düğün bozabilir bu özgürlük sevdasını , ne vurulan nicesi !

17 Ocak 2011 Pazartesi

TT Arena Hikayesi


Türk Telekom Arena ; Türkiye sınırlarında bulunan en modern , en yeni stat.


Ben 1997 yılından beri hatırlarım , isteyen olursa videosu hala durduğu için paylaşabilirim bile. Galatasaray SK tarafından yapımı 1997 ylında projeleri ile birlikte hazırlanmış bir stad var. Ondan sonra yine projeler hazırlandı , kaynak bulundu , tam temel atılacak deniyordu fakat bu her defasından bir takım sorunlar çıktı. Bu sorunların aşıldığı ve en çok aşama kaydedilen zaman ise rahmetli başkan Özhan Canaydın zamanındaydı. O dönem Mustafa Sarıgül'ün de etkileri ile stad projesi ve işlemleri tamamlandı ve bugün bu hale geldi.

Peki o süreci yaşarken neler geçti başımızdan ?


Kısaca hatırlamak gerekirse ilk olarak bu projeyi üstlenen Eren Talu'nun şirketi oldu. Daha sonra çeşitli olaylar yaşandı ve Eren Talu bir anda iflas etme ! noktasına geldi. Oraları hiç karıştırmadan devamına bakıyoruz ; stad yapımı için anlaşılan firma bu kez devlet kanallı bir kurum olan Toki oldu ve stadı belirlenen bir süre içinde bitireceğinin garantisini verdi. Peki bu anlaşma hangi şartları içeriyordu ? Yurt dışında yapılan "sponsor stadı yapar ve belli bir süre isim hakkını alarak , gelirlerin bir kısmından ücreti tahsil eder" üzerine bir sistem mi vardı ? Kısmen.

Toki , Galatasaray taraftarı olan her bireyin mabed olarak bildiği Ali Sami Yen stadını yıkarak orada bulunan arazinin kullanım hakkını almayı teklif etti. Şu an Galatasaray'ın yeni stadı olan yerin ismi "Ali Sami Yen" değil , onun yerine bu ülke insanının internet konusunda büyük küfürler ettiği "Türk Telekom". Peki sonra ne oldu ?

Ali Sami Yen stadı arazisi için yapılan açık arttırma sonucunu ( 460 küsür milyon tl ) beğenmeyen Toki , belirlenecek fiyatın en 1 milyar tl civarı olması gerektiği söyledi. Kesin olmamakla birlikte TT Arena'nın maliyeti 160 küsür milyon euro , yani 330 milyon tl civarı bir para. Peki arada bulunan 100 milyon tl farkı bile beğenmeyerek buradan yaklaşık olarak 250-300 milyon tl kar elde edecek olan Toki hangi hakla bu stadın Galatasaray'a "armağan" edildiğini ve hatta "hibe" edildiğini söyleyebiliyor ?

Galatasaray'ın bu spor kompleksi için tek kuruş ödemediğinin altını çizen Toki , arada bulunan bu farkı ve Galatasaray'ın can damarı olan Ali Sami Yen stadının götürdüğü maneviyatı neden hesaplamıyor ?


Bugün yapılan açıklamada başbakan "stad ile ilgili sözleşme henüz yapılmadı" diyerek Galatasaray'a adeta "yoksa" demişken Galatasaray başkanı ve futbolcuları çıkıp tek tek "protesto edenler hakkında uygulama yapacağız" diyor. Peki soruyorum ; protesto edenler hakkında bir uygulama yapılır ( stad'a alınmamak gibi ) ve protesto edenler cezalandırılırsa ; Galatasaray taraftarı bu yönetimi "gerçek" bir protesto için o stadın maçlarında yalnız bırakırsa ne olacak ? O stad içi boş bir şekilde o ihtişamı verecek mi ?


Kamuoyu ve belirli çevreler tarafından uzun süredir yürütülen bu "Galatasaray'a stad peşkeşi" isimli kampanyayı yürütenler Ali Sami Yen ihalesi ve manevi boyutlarını da hatırlayarak konuşursa çok güzel olur , çok da iyi olur.


Not : Ben orada protesto edenler içinde yer alıyordum. Benim protesto ettiğim şey Toki başkanı tarafından sarf edilen "Galatasaray yönetimi kira sorumluluklarını yerine getirmemiştir" söylemi ve daha sonrasında ettiği "Aciz" söylemidir. Galatasaray taraftarı olarak kulübüm için söylenen bu sözlere karşı tepkisiz kalmam ne Galatasaray duruşuna ne kendi duruşuma yakışmazdı.
Bunun dışında başbakan'dan defalarca özür dileyen yönetim ve futbolcuların , Egemen Bağış'ın danışmanı olduğu söylenen şahıs tarafından yazılan malum tweet ve ettiği hakaretlere tek bir kelime etmemesi beni bir Galatasaray taraftarı olarak inanılmaz üzmüştür. Galatasaray duruşu ve geleneği itibariyle bunu kabul edenler esas yaptırıma maruz kalanlar olacaktır.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Uyanırız


Belki sazlık bir ormanı keşfederiz
Gurbete düşmüş gibi afallar
Sonra toparlarız
Ya da topallarız
Tam bilemiyorum

Belki sen küsersin barışırken
Fotoğrafını yırtarım sana kızıp
Sen sorunca "Yırtmadım" derim
Kıvırırım Tam bilemiyorum

Diyelim sen kuş olursun
Sonra ben antika vazo olurum
Çünkü kıskançlıklarım tarih öncesinden kalma
Ya da modern zamanları sevmiyorum
Tam bilemiyorum

Sonra uyanırız
Çünkü uyumuş oluruz muhakkak
Ve dantel örgülü televizyon gelenekselliğimiz
Ayrıca dövdüğüm ilkokul arkadaşlarım
Hepsini rüyalarımızda görürürüz
Tam bilemiyorum


Bakarız olmadı , susarız
Sen bana öyle anlatamazsın bi de
Nasıl olsa denemiş oluruz her şeyi
Sadece çıplak duvar kalır yıkılmamış
Tam bilmiyorum.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Jose Rulez


Yılın Teknik Direktörü ödülünü Jose Mourinho aldı.


Şaşırmadım , sevindim. Tabi Jose Mourinho gibi kollarımı bağdaş yaparaktan sevindim.

Ben O İhtimali Sevdim


sıcak ve kalabalık zara mağazında vazgeçtim komünist olmaktan
ve zara poşetlerinde indirim yazısıydı sevgilim
ben seninle bir gün dürümcü hacı usta'da dürüm yeme ihtimalini sevdim
elleri isot kokan , lahmacun dolu yıllarında
mahmupaşa'da indirim dönemleri yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım hepsini
ve bu indirim öyle uzun sürdü ki , adam gibi indirimleri özlemeye başladım sonra
bizim terzi mustafa vardı
bir de bedenlerine göre kalıp alma imkanı
ayakkabı boyası kokan arkadaşarla paylaşılan ayakkabı süngeri...

4 Ocak 2011 Salı

Bilgi Üniversitesi Pornografik Mevzu



İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü ile ilgili bir olay ortaya çıktı geçenlerde ;

Bir öğrenci , bitirme projesi olarak "pornografik" bir film çekiyor ve bunun sunumunu yapıyor. Hikayenin gerisi , daha doğrusu detayları tam olarak bilinmediği için daha fazla içerik veremiyorum fakat durum bundan ibaret.

Gündemi meşgul eden 2 ana başlık var ;

1 - Üniversite özgürlüğü nereye kadardır ?
2 - Porno Nedir ?

Esasında 2. sorunun cevabı gayet açık : içeriğinde insanları cinsel olarak uyaran görüntü ya da ses bulunan her şey pornografik olarak adlandırılır. Fakat detaylandırıldığı zaman şiddet unsurları barındıran her şey pornografik olarak özetlenebilir. Peki 1. sorunun cevabı nedir ? Üniversiteler özgür müdür yoksa özgürlük kavramı kavramsallaştırılamayacak kadar özel midir ?


Özgürlük gerçek anlamında kavramsal olamayacak kadar geniş fakat etik ve vicdani durumlar söz konusu olduğu zaman sınırlı bir çerçevedir. Bakıldığı zaman bir insanın apartmanın dairesi içinde belli bir saat sonrası yüksek sesle müzik dinlemesi kendi özgürlüğü olarak görülebilir fakat işin etik kısmı devreye girince özgürlük sınırlanır. Peki sınırlanmalı mıdır ? Elbette.
Bilgi Üniversitesi sınırlarında yaşanan bu "yüksek ses" olayı ise bu örnekle şöyle bir paralel doğuruyor ; eğer özgürlüklerin tam olarak bilinmediği , kavramsal bakıldığı ve aşırı derecede tartışıldığı bir ortamda "pornografik" bir proje hazırlamak kaotik bir ortam doğurabilir. Evet devletler bu tip durumlar için hep bir "fren" programı hazırlamıştır fakat bu bazı noktalarda gereklidir. Okuma - yazma oranı düşük , eğitim seviyesi yerlerde bir ülke'de pornografik bir projenin üniversite tabanında gerçekleştirilebilmesi cesareti insanları bu konuya ve dahası aşırı cinsellik içeren diğer mecralara itebilir. Toplum dejenerasyonu bu kadar hızlı ilerlerken , gündemi karışık ve toplumu yönelmeye meyilli , genç nüfusu yüksek bir ülke ise bu durumu sağlıklı bir şekilde atlatamaz. Pornografik bir proje için "olması lazım tabi" diyen bir zihin bütün bunları görmezden gelmiş ve olayı sadece "provokasyon" gözüyle gören bir zihniyetten başkası olamaz.



Bugün ülke olarak geldiğimiz durumun fotoğrafını önümüze koyduğumuz zaman bu hadise sadece gündemi olumsuz yönde meşgul etmek ve insanları sarmal bir hata çemberine sürüklemek dışında hiçbir işe yaramayacaktır. Burada asıl sorgulanması gereken "pornografik" içerikleri desteklemeyi ve hayatın en önemli özgürlük belirtisi olarak görmeyi "çağdaşlık" olarak benimseyenlerin nasıl bir kafa yapısı içinde olduklarını düşünmektir.

Eğer seks objesini bir ihtiyaç , bazı zamanlar bir keyif değilde bir çağdaşlık sembolü olarak görmeyi bırakırsak bu olaylar zaten rayına oturacaktır. Bunun dışında mevcut şartları bir hiç kabul ederek "porno olmazsa olmaz , elbette porno olacak , gerekirse biz çekeriz" demek yalan yere şov yapmanın ötesine gitmeyecektir.

İşin asıl enteresan tarafı ise bunu bir "marjinal olma" hadisesine dönüştüren kadın kesim. Porno normal şartlar altında feminist kişiler için pek beğenilen bir şey değildir zira porno erkek egemen bir ürün , kadının edilgen olarak kullanıldığı bir mecradır. Oysa burada kızlar "porno hakkımız engellenemez" diye sokaklara dökülecek durumda. Burası ayrıca bir enteresan.

Kısacası toplum olarak tartışılması gereken yüzlerce önemli konu varken , ileri düzeyleri yakalamak için elimizde çok büyük fırsatlar varken , sürekli yaptığımız gibi yabancı toplumların "çöküşünü müjdeleyen" emsalleri değil yükselişlerini sağlayan başarılarını almamız gerekir. Bu sebeple olayları inceleme noktasını es geçip sırf muhalefet yaratmak adına "x olsun bizim olsun" zihniyetini benimsemek hoş bir davranış değildir.


Bütün bu durumları -bilerek yahut bilmeyerek- bir çorap gibi başımıza ören "çok marjinal ve üst düzey" üniversite öğrencisini kınıyor , adam gibi ve gündemi olumlu yönde etkileyecek işler yapmasını tavsiye ediyorum. Eğer çok büyük bir iş yapmak istiyorsa kendisine önerebileceğim pek fazla konu mevcut. Üstelik bahsedeceğim konuları çekmek için kendi çevresinden insanlara da gönül rahatlığıyla projesinde yer verebilir.



Mühim Not : Eleştirmek ve imza toplamak için yer arayanlar için yine "pornografik" bir kampanya olarak "porno sitelerin yasaklanması" konusunu önerebilirim. Bunu eleştirecek olursanız yanınızdayım , en öndeyim , bayrak taşıyan olurum. Olmam değil.

Komik Değil Bazen Ki


* Bence Twitter güzel şey , kullanmayı bilene eğlenceli bile diyebiliriz.

* Diyebiliriz hafif oldu , der'iz.

* Uzun süren araştırmalarım sonucu bir şeyi fark ettim ; insanlar en çok küfürlü şeylere gülüyor. Mesela Recep İvedik ağzı foseptik gibi adam , gülüyorlar. Onu bırak , internet ortamı dahilinde ( blog , twitter , facebook , formspring ) küfür eden insanlar çok seviliyor ama öyle böyle bir sevgi değil. Hayır ettikleri küfür üstad işi olsa ; bir Neyzen Tevfik , bir Can Yücel olsa top yekün gülelim ama gülecek bir şey varsa söyleyin biz de gülelim.

* "Amuğa Goyum" n'ekadar komik olabilir diye düşünüyorum , yarısında bir gülme alıyor ki sorma ki.

* Son dönem modası "erkekleri gömmek" oldu adeta. Misal çıkıyor adam "erkeklerin aklı fikri seks" minvalinde bir şey söylüyor , oluyor sana fenomen. Ulan bir kere mantık hatası var , hani erkeklerin aklı hep seks işinde diyelim , o zaman o erkekler afedersin duvara mı ş'ettiriyor ? O zaman bende bunu söylerim , kalırsın öyle "bütün erkekler seks diyo" diyen insan.

* Beni şu hayat yolunda bi "her söylenene gülen insan" sinirlendirir bi "komik olmak için sürekli fıkra anlatan insan".

* "Uçan tekme" kadarda saçma bi şey varsa ben bilmiyorum.

* Bir televizyon kanalı ne zaman "Tv'de ilk kez" diye bir film verse alır beni bir düşünce ; "acaba bir sinsilik var mı , daha önce verildi mi bu film ?" diye. Kimseye güvenmem.

* Holivuud yapımları yüzünden bütün profesörleri çok kafa insanlar bildim yıllar yılı. Hani dedim bir gün bir profesör tanırsam çok çılgın bir hayatım , akıl almaz maceralarım olur. Hiç öyle değil işin aslı tabi.

* "Karın seni aldatıyor - Bir dost" diye mesaj gelmesi durumu varya ; kimse kusura bakmasın ama olmaz olsun öyle dost , zçym ben öyle dost gibi.

* "Bilim adamları uyardı" diye başlayan haberleri duyduğum an alıyor beni bi gülme. Yahu koskoca bilim adamı düşün , o kadar iş güç içinde bir telaş bir telaş "aman diyim şuna dikkat" diye koca labaratuvarı devire devire gazeteci kişiye koşsun. Ya bırak.

* Ben durdum mu coşmak , coştum mu durmak bilmez bir insanım özümde. Sevsen tanırsın beni , özeti bu.

* Türkiye'de jön yok ama bön var , bol bol var zaar.

* Bana "her yaptığı işi sevdiğin bir adam söyle" desen hiç düşünmem "Onur Ünlü" der çekilirim kenara , usul usul.

* Onur Ünlü demişken "ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek" dememiş olmak olmaz , olmamalı.

* Gidiyorum Bu.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Öyle Böyle Şöyle


* Komik şeyler var hayatın içinde

* Pes oynarken kebap çekerse canınız "alo , bana iki adana , 1 lahmacun 1 messi" diyebilirsiniz. Ben yaptım.

* Siz 2011'e nasıl girdiniz bilmiyorum ama ben tesadüfen girdim. Biz maaile tombala oynarken 2. çinko yaptıktan yaklaşık 1 dakika sonra tombala yapmanın verdiği heyecanla ayağa kalktım ve televziyonun olduğu yere doğru ilerlerdim. Tam o sırada bir karmaşa oldu "acaba bu hile mi yaptı ?" diye ve bu sebeple maaile televizyon önünde toplanmış olduk. O sırada ekranda "10 , 9 , 8..."yazıyordu ve ben "aha yeni yıl geliyor durun" dedim , böylece öpüşüp sarıldık , yeni yıl şeysine girdik. Ben 20 tl kazanıp girdim , o ayrı.

* Bu sene noel baba yine gelmedi. Ben bu sene daha gerçekçi olup kendisinden "ps3 oyunu" istemiştim ama onu bile pahalı buldu sanırım. Tam şerefsizlik.

* Büyük ikramiye dedikleri şeye inanmıyorum ama amorti diye bir şey var.

* Her yılbaşı öncesi "büyük ikramiye ile neler alınır ?" diye haber yapılıyor ve çeşitli kombinasyonlarla büyük ikramiye gerizekalıya anlatır gibi anlatılıyor. Hani 35 milyon tl desen anlaşılamayacakmış gibi "bununla 150 tane x araba alınır" ya da "bununla 65 tane tekne alınır" gibi veriler sunuluyor. Tamam diyelim 65 tane tekne konusunu anladık ama "99.865 barbie bebek" nedir gözünü seveyim ? Hani insanlara angut muamelesi yapıp öyle anlatıyorsun ama o angut gidip büyük ikramiye çıkınca harbiden 99.865 tane barbie bebek alırsa bunun vebalini kim taşıyacak ?

* İstiklal Marşını ezberlemeyene kızmam ama İstiklal Marşı yerine "korkmaz sönmez" diyene öfkelenirim. Hayır "korkma sönmez" bile değil ; "korkmaz sönmez". Oldu olacak "korkmaz , sönmez , yemez , içmez".

* Tv'ye çıkıp "70 milyon bizi izliyor" diyen mazur görülmeli , bağıra basılmalı. Zira o coşkulu , kamera görmenin verdiği mutluluğun insanı o.

* Azer Bülbül'ü altın kafese koymuşlar , titremiş.

* Kaçaragua.