31 Ağustos 2010 Salı

12 Dev Adam !


12 Dev Adam Yunanistan'ı 76 - 65 yendi yenmesine ama bu heyecan , bu oyun anlatılamaz. Müthiş bir savunma , inanılmaz bir direnç ve muhteşem bir takım. Ersan inanılmaz skor üretti , ilk çeyrek başta olmak üzere ilk yarı çok iyi oynadı , kritik zamanlarda inanılmaz sayılar attı. Kerem Gönlüm sayı atmadan maçın adamı olabilecek işler yaptı , çok kritik anlarda aldığı ribaund'lar ve o müthiş blok ile takımı ateşledi.

Fazla şey söylenemez , inanılmaz bir oyun ve inanılmaz bir sonuç. Aslında inanılmaz değil çünkü bu oyun , bu inanç bana 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonasını daha çok hatırlatıyor. Artık madalya beklentimiz artıyor , maçlar üzerine ilgi ve tutku artıyor. 12 Dev Adam adına yakışır oynuyor , kazanması da önemli ama mücadele ediyor. İstediğimiz şey bu işte.


Helal olsun çocuklar !




Kapanış şöyle olsun ;


Ersan'ı izlemek kadar büyük bir keyif , yok ! yok ! yok ! yo yo yo yo yok !

Fedon


Fedon hakkında derin sorularım var. İlk olarak o ten rengi ? Her daim kırmızı ten rengi mi olur ? Ayrıca mesela bir Türk olarak ben Fedon'u hangi mp3 klasörüne koymalıyım , doğrusu nedir ? Yerli mi Yabancı mı ? Yoksa "Türk - Yunan Dostluğu" diye klasör mü açmam gerekiyor ?



Kırmızı !





Not : Bugün Türkiye - Yunanistan maçı için Fedon şarkısı koydum siteye. Bugün böyle.

Pilav Üstü Hayat - 3


Kim ne derse desin kızların kendilerinin bile bilmedikleri bir "hayvan bakıcılığı tutkusu" var. Zira erkekler için "köpeğim oldu" , "maymun ettim" , "o tam bir ayı" ya da "süt dökmüş kediye döndü" , "öküz gibi" demeleri başka şekilde açıklanamaz. İşte ben bu durumu hiç sevmiyorum , yoksa diyorlar hani "öküz değil misiniz ?" diye , e değiliz elbette. En azından hepimiz birden değiliz. Yoksa öküz olan kızlar yok mu sanki ?


Bir arkadaşım zamanında "olum rusya'da kişi başına düşen kız sayısı 3" demişti. Ulan dedim kendi kendime , nasıl arkadaşlar seçiyorum kendime ? Kişi başına düşen gelir gibi kız sayısı veren adam ile nasıl bir arkadaşlık içindeyim ben dedim. Hayır yani kişi başına düşen gelir ne kadar diye sorsam "babam bana haftalık 100 tl veriyor" falan diyecek kadar bir adamdı zaten.


Kitle İmha Silahı dediğin şey sinema , müzik ve moda. Kimse öyle füze falan aramasın ortalıkta.

Düşündüm biraz , şu erkekler için hayvan cinsleri benzetmesi çok yanlış değil aslında. Yani çok arkadaşım oldu "olum kızın köpeği oldum lan daha n'apiyim ?" diyen. Kızları bilmiyorum ama erkekler kendi aralarında böyle rezalet şeyler konuşuyorlar , evet bunu yapıyoruz. Mesela bir kızı çok beğendiğimiz zaman "olum bunun çektiği sifon olurum" diyoruz. Ben demiyorum , hiç demedim böyle bir şey ama buna benzer şeyler söyleyen erkekler var. Ben sevdiğim kadının bastığı toprak olurum , verimli toprak olurum ama onu söyleyeyim.


Bir program sırasında bir kız Nihat Doğan için "apaçi" benzetmesi yaptı açık açık ve hatta Nihat Doğan orada idi. Sonra Nihat Doğan kıza "apaçi nedir söyler misin ?" dedi. Kız önce eveledi geveledi , sonra "biz arkadaşlarla aramızda öyle deriz" dedi ve biraz daha konuştuktan sonra "kızılderililer ile ilgili bir şey" dedi. Nihat Doğan önce "cidden soruyorum" dedi ama bu cevap üzerine "yok apaçi , yok kıro , bunlar ne kadar yanlış şeyler" dedi ve "neden insanları kazanmak yerine kategorize ediyorsunuz ?" dedi. Bunları neden yazdım , çünkü ben o kızın yerinde olsam bu rezalet sonra gider bir dağ kasabasında yaşardım. Kız , hayatı boyunca yiyebileceği en iyi ayarı Nihat Doğan'dan yedi , bunun ötesi olamaz bence.


Ha Nihat Doğan demişken ; hiç kimse bana önce "ben 200.000 kişilik bir aşiretin bir ferdiyim" dedikten sonra "benim sizden başka kimsem yok" cümlesini açıklayamaz.


"Modern zamanlarda aşk dupdurırıruv mudur ?" kadar güzel bir özet olamaz.


Gökhan Özen bir ara her albüm öncesi bir felaket yaşıyordu. Hadi hapise düşmesi falan neyse ama "Jet Ski ile mahsur kalmak" nedir lan ? Hayır yani birde açıklamalarında "oil sıfır yazıyordu" falan diyor. Oil ne arkadaşım ?


Bu arada Gökhan Özen albüm yaptı ve başına bir felaket gelmedi. Korkarım bu kez felaketi ülke olarak yaşamamızı bekliyor.


Senin sırtın yere gelmez , sabancısın.

Bunları Bilmiyor Muydunuz ? [ 1 ]


"Ben kızlara bağlanmam abi , onlar benim köpeğim olsun" diyen erkeklerin %89 kadarının ilerleyen hayatlarında kızlar tarafından maymun edildiğini

"Para saadet getirmez , sağlığım yerinde olsun yeter" diyenlerin %69 kadarının para için kafasını bile kesecek kadar aç gözlü olduğunu


İnsanların %56 kadarının "Senden değerli mi lan , canın sağolsun" diyerek yaşadığı maddi - manevi hasarı önemsiz gibi gösterdiğini ama aslında içlerinin kan ağladığını


Türk insanının "sarhoş olmak" ile "çakırkeyif olmak" arasındaki farkı gayet iyi bilmesine rağmen hiç sarhoş olmadığını


"National Geographic" kanalının Türkiye'den izlenme oranı ile izlendiğini iddia etme oranı arasında 896 bengal kaplanı kadar fark olduğunu


Tavşanların çok kuvvetli cinsel hayatları olmasına rağmen hiç ön sevişme yapmadıklarını


İlişkiler hakkında sürekli garip tavsiyeler veren dergiler yüzünden nice ilişkinin bittiğini , nicesinin kanlı sonuçlandığını


Erkeklerin %78 kadarının fal baktıran sevgililerinden falda ayrılık çıktığı için değil , kız arkadaşlarının fal olayını abarttıkları için ayrıldıklarını


Bu yazıyı okurken aslında hiçbir hücrenizin ölmediğini , kaslarınızın hiç çalışmadığını ve sigara içenlerin illa genç yaşta ölmemeleri gerektiğini



biliyor musunuzda konuşuyorsunuz arkadaşım ?!

Kısa Kısa 1.50




En az "bilinmeyen bir numara" aradığı zaman heyecanlanan kadar suçludur bu durumdan keyif alan.

Acaba bizden başka misafiri yemek yesin diye "ölümü öp" gibi iğrenç bir laf eden millet var mıdır ? Hayır bunun üstüne iştah mı kalır zaten.

"Çocuklarınızı pistten alın" diye diye garip danslar eden bir nesil yarattınız. N'olurdu pistte kalsaydı çocuklar , uçarlar mıydı lan ?!

Zenci ırkı kölelik olayına nasıl ayaklandıysa bir bacakları daha çıktı. [ ilginç bilgiler eşliğinde tarih dersi ]

Reenkarnasyon diye bir şey varsa o "kız olsam sana verirdim" diyen hemcinslerimi bulucam. çok can yanacak , boş laf etmeyecektiniz.

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası için güzel görseller hazırlanmış ama "boğaz köprüsü Kobe'si" biraz enteresan olmuş. Ezerler olum adamı.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Ekmek - Bir Psikolojik Savaş Hikayesi-


Her sabah evin önünden geçen "başarısız" Godfather korna sesli araç yine aynı umarsızlıkla evimin önünden geçiyordu. Hayatımın sanırım son 2 yılını bu korna sesi ve sosyolojik yansımalarının etkilerini düşünerek geçirmiştim. Her sabah aynı ses , aynı öfke.

Bu sabah diğerlerinden biraz farklı gibiydi. Ruh hastası olduğuna inanılmaz seviyelerde ikna olduğum üst komşum ve uluslararası kimliğimi adeta tek başlarına var etmiş olan ingiliz komşularım "gürültü" kavramını yeni boyutlara taşıyorlardı. Artık saat sabah 6.00-6.30 arası çoşkulu bir "günaydın türkiye" sesi duymamak beni mutsuz ediyordu. Korkarım bu bende bir tutku , bir komşuluk "ritüeli" oluşturmuştu.
Saat 6.45 olduğunda ekmek almak için evden çıktım. Asansör denen "medeni" alet beni yürüyerek inebileceğim zemin kat'a yaklaşık 4 sn erken indiriyordu. Benim bir tempo ayarsızlığım var fakat asansör asla duyguları ve performansı ile hareket etmiyor. Tabi bozulmadığı zamanlarda.
Asansörle ulaşmış olduğum zemin kat beni apartman görevlisi Rıza Bey ile karşı karşıya getirdi. Bilmiyorum ama apartman görevlisi için Rıza çok kesin ve tematik bir isim. Gerçi Rıza Bey'in mertebe atlaması için ihtiyacı olan tek şey adının başına alacağı bir "Ali" olabilir ama bu kendisi için fazla iddialı olabilirdi. Tam bilmiyorum.
Apartman kapısından çıktıktan sonra gördüğüm manzara beni şok etti. Karşımda çok sevdiğim , duygularımı emanet ettiğim sevdiceğim vardı. Sevdiceğim çok alaturka , fazla efendi bir söz biliyorum. Ama kendisi ve bana yaklaşımı o kadar naif boyutlarda ki başka bir sıfat düşünemiyorum. Bana ondan duymaktan en az haz aldığım kelime olan "Sürpriz" kelimesini seçmişti. Sanırım saat 6.47 için en iddia dolu ve en sıkıcı cümle bu. Anlayamadığım bir şekilde kadınlar bunu çok iyi yapıyor. Kendisine hiç samimi olmayan bir "Aaa" şaşırması ile karşılık verdim. "Aaa" şaşırması inandırıcılığını ilk ve büyük "A" sonrası uzayan diğer küçük "a" harfleri ile alıyor. Bunu bana özellikle "Sürpriz" kelimesi öğretti.
"Sürpriz" ve "Aaa" lar bittikten sonra beraber ekmek almaya doğru yola koyulduk. Yola koyulmak ile yulaf ezmesi çok benzer gibi geliyor bana ama hiçbir ortak noktaları olmaması çok enteresan. Sevdiceğim ve ben ekmek almak için bakkal kapısından girdiğimizde bir gün ve saat 6.50 için çok büyük bir 2. "Sürpriz" ile karşılaştım. Bu kez bu "Sürpriz" sözsel değil gayet görsel bir şekilde gelmişti. Saat 6.50 için inanılmaz bir haber niteliği taşıyan "Ekmek Kıtlığı" beni gerçek ve samimi bir "Aaaa" söylemine sevk etmişti. Bu kez büyük "A" sonrası gelen küçük "a" topluluğu ve yüzümün aldığı hal gayet samimi bir şekildeydi. Fakat bu kadar ekmek neden ve nasıl tüketilmiş olabilirdi ? Oysa saat henüz 6.50 olmasına rağmen ?
Bu olay sonrası suçladığım kişiler Rıza Bey ve diğer bütün Rıza Bey misyonu taşıyan Rıza Beylerdi. Ben ekmeğimi kendim gidip almayı tercih eden bir vatandaş olarak "Rıza Bey Ve Aynı Misyonu Üstlenmiş Diğer Rıza Beyler" tarafından adeta cezalandırılmıştım. Yazıklar olsun bu sistem'e dedim. Sevdiceğim ani ve sevimli bir ses tonu kullanarak "Aaa gel bizde poğaca yiyelim" demişti. Evet , Rıza Bey ve diğer Rıza Beyler yüzünden evimde yapacağım o güzel kahvaltı gitmiş yerini benim "Aaa"larım ile kurulmuş bir teklif cümlesiyle oluşmuş bir "Pastane Krallığı" almıştı.

Ben tüm bunları düşünürken kendimi çay söylerken pastane sınırlarında bulmuştum. Sevdiğim kadın sipariş alan şahışla ne olup olmadığı mevzusunu paylaşırken benim aklımda sadece Rıza Bey vardı. Onun yüzünden sakin ve konfor dolu kahvaltım , rahatsız ve ek maddi yükümler geitren bir çile haline gelmişti. Çok kızgın ve dahası pek öfkeli haldeydim. Poğaça ve çay siparişlerimiz gelmiş , onları yemek için işlemi başlatmıştık. Daha sonra masum ve ucuz ekmeğim aklıma gelmiş , yerine daha pahalı ve pek afilli duran "Kapitalist" poğaçalarımı bitirmiştim. İkinci çay tuzağına düşmemek için uzun ve gayet samimiyetsiz bir "Aaaaa" kullandım. Evde altını açık unuttuğumu söylediğim çaydanlık bahanesi sayesinde acil bir kalkışla eve gitmeyi garantiledim. Fakat bu yetmezdi. Çünkü benim , sevdiceğimin görmemesi gereken bir vahşet çerçevesinde Rıza Bey ile hesaplaşmam gerekiyordu. "Sen git istersen" gibi reddedilmesi an meselesi olan bir "Sahte" teklif sundum. Beklediğim gibi gayet feminen bir "Neden" geldi. Bu "Neden" beni Rıza Bey ile hayalini kurduğum hesaplaşmadan uzaklaştırıyordu. "Çünkü" dedim bana masumiyet ve şirinlikle bakan sevdiceğimin gözlerine ; "Çünkü sana bir sürprizim var". İşte artık o "Sürpriz" benim bir kozum haline gelmişti. Artık o çok korktuğum kelime benim için de bir silah , bir top , bir tüfek ve hatta bir tank halini almıştı. Üstüne sürdüğüm bu ağır sanayi hamlesi ( bkz: Yıkılmayan Adam ) sevdiceğimi resmen çaresiz bırakmıştı. Bana net ve neş'e dolu bir ses tonu kullanarak "Tamam" demişti. Şimdi geriye sadece Rıza Bey ve ben kalmıştık. Hesabını soracağım huzursuz bir kahvaltı , yiyemediğim taze ekmek , fazladan ödediğim 4 poğaça 2 çay ve muallak bir "Sürpriz" vardı.

Koşarak eve doğru gittim. Kapı girişinde beni külfet altında bırakan , büyük problemlerin göbeğine bırakıp giden Rıza Bey ve elinde suç aleti olan "Sepet" duruyordu. Kesin ve öfke dolu bir "Dur" dedim. "Efendim Bey'im" dedi. Bu -im samimiyet konusunda büyük bir soru işareti içeriyordu. Bu kez emin olamıyor , kendisini yargılamak için yeterli kanıt bulamıyordum. "Yahu" dedim , o kadar ekmeği aldın almasına da , benim gibi ekmek almaya çıkan diğer apartman sakinleri ne olacak ? Gerçi gözlerim ve fiziksel tepkimelerim beni bir "Sakin" olmaktan çıkarıyordu ama apartmanda oturuyor olmam beni kayıtsız şartsız "Apartman Sakini" yapmaya yeterliydi. Kendisi bana gayet emin ve mazbut bir ifadeyle ; "Size de bir tane almıştım , sabah söyleyemedim aceleniz var diye" dedi.
Dünya başıma yıkılmış , gaddar ve saygısız benliğimden utanmıştım. Kendimi iki parça yapabilseydim şayet , Rıza Bey için amansız hesaplar yapan yarımı düşünmeden bırakıp giderdim. Başımı öne eğdim ve Rıza Bey'in omuzuna ufak bir dokunuşla "Sağol Rıza Efendi" dedim. O benim için artık "Efendi" olmuştu. Bunu sonuna kadar hak etmiş ve bu ünvanı taşıyabileceğini kanıtlamıştı.


Eve gidip bir kaç saat kestirdim. Uyandığımda saat 19.45 olmuştu. Yaklaşık olarak 12 saat uyumuş olmanın verdiği baş ağrısı içerden gelen öfkeli "Uğur Dündar" sesi ve daha öfkeli "Telefon Sesi" sayesinde kesilmişti. Arayan ses benden "Sürpriz" bekliyordu. "Yok" dedim sürpriz , şaka yaptım. Bu "Sürpriz" kelimesi sandığımdan çok daha ağırdı.

Ezel Kafası





Show Tv zamanları güzel idi Ezel dizisinin. İntikam almak isteyen bir adam , bu konuda kendisine yardım eden eski bir mafya babası ( kabadayı ) ve yanında bulunan 2-3 kişi ile birlikte bambaşka kişileri ( Ali , Cengiz ve Eyşan ) alt etmek için uğraşıyordu. Fakat ne olduysa Atv sonrası oldu. Bu Ezel ( aslında Ömer o ) hırs yaptıkça hırs yaptı , coştukça coştu. Bu tabi fazla coşunca Bahar da ( gerçek adını bilemedim ) coştu , daha fazla para istedi ( Bahar değil rolü oynayan ) ve öldürüldü. ( dizide ) Daha sonra Ezel para pul demeden , intikam demeden devam etti oyuna , her bölüm "n'apıcam dayı , ne edicem dayı ?" diye gezdi ortalıkta. Hani dayı ki ne fendi adammış ; dönüp buna "kodumun evladı , hayvan gibi paran oldu , tipini düzelttik saçını başını yaptırdık daha ne istiyorsun ?!" diyemedi. Dayı bunu demedikçe , efendiliğini korudukça işler daha bir b.ka sardı.

İşte bütün bunların sorumlusu o doktor olacak şerefsiz. En başından bu Ömer'i ameliyat edip Marilyn Manson yapacaktı , o zaman insan içine çıkamazdı hayvanoğlu.

Son Yemek ve Beddua

Pilav Üstü Hayat - 2




Gece 3 olduğu zaman kimse kalmıyor benim etrafımda. Aslında gece 3 yaşamak için iyi bir saat , dinlenmek ve dinletmek için. Uyanın diyesim geliyor , geri gidiyor. Böyle bir şey işte.
Önce cep telefonu sonra sim kart bozuldu. Yeni telefon ve yeni sim kart aldım , telefon neyse ama sim kart kaybolunca gerçekten sıkıntılı oluyor. Benim sim kart facebook gibiydi , yıllardır görüşmediğim onca arkadaşımın numarası vardı içinde ve sim kart değişince hepsi gitti. İşin enteresan tarafı ; beni yıllardır aramayan o insanlar benim sim kart kayboldu kaybolalı adeta coştu , beni hatırlayası geldi hepsinin. Bugün mesela biri aramış , numara var isim yok. E nasıl olsun ? Koca sim kartın içinde 8 tane numara var. Benim tabi öyle bir yapım , öyle bir iç dünyam da varki , ben mesela o insanı geri arayamıyorum. Çünkü aradığım zaman mecburen "ya tanıyamadım" demek zorunda kalıcam. Hayır öyle olmasa bile "ulan bu kim ?" diye çıkarabilmek için oyalamak zorunda kalabilirim , hiç hoş değil.

Dün sabah zaten normal saatler içinde uyumayan bir insan olarak yine uyumazken , birden bire uykum geldi. Uykum geldi gelmesine ama sol omuz taraflarında bir ağrı da vardı. Ben çok değişik bir insanım , kafam yarılsa "tamam lan sorun yok" derim ama sonra çok takarım kafamı kafama. Kafaya takarım yani kafamı , misal başım ağrısa "ulan acaba kafam yarıldığında beynim mi hasar gördü ?" falan diye kurarım heme yarık kafamla. İşte durum böyle olunca ben bir kalp krizi habercisi olduğunu düşünerek bütün sabah "kalp krizi geçiriyorum" diye evin içinde dolaşmaya başladım. Hani bir gören olsa "gerizekalıya bak , kalp krizi geçiriyorum diye yarı hüzünlü yarı gülerek geziyor" diye küfür eder. Çok kırıcı böyle şeyler , neden küfür ediyorsun yani aslında.
Hala devam eden bir sızı var ama bu artık kalbi geçti , boyun ve bacak yollarında etkili olmaya başladı. Eğer kalp krizi ise büyük bir kalp krizi geldiği kesin , bu durumda en az bir Ali Rıza Bey kadar dirayetli olmam lazım.

Kalp Krizi deyince benim aklıma hiç öyle kalp , kriz ya da hastaneli dizilerde sıklıkla gördüğümüz yeşil ekranlı alet gelmiyor. Kalp Krizi denildiği vakit benim aklıma her şeyden evvel Ali Rıza Bey geliyor. Çok saçma diziler gördüm , konusu - karakterleri rezalet diziler izledim ama hiç hobi olarak kalp krizi geçiren bir karakter görmedim. Tabi dizi olarak bakmamak lazım ama dizi olunca daha dizi oluyor. Anlamadınız tabi bu dediğimi , normaldir.


"Bazen düşünüyorumda , bende de yanlış bir şyler vardı galiba diyorum" diye bir şiir vardı Kayahan'ın şarkısının içinde. Şimdi böyle bir mağdur , böyle bir aciz şiir okurken girişi böyle yapınca , o şiiri okuyan ya da dinleyen kişi direkt "şerefsiz karı" diyordur. En azından ben bunu çok dedim , çünkü orada hafif bir "bak hala kötülemiyorum eski karımı" havası var. Bu tavrı yüzünden Kayahan'ı biraz kınamak istiyorum ama Kayahan'ı kınamak mümkün mü ? Gitarı kafama ver etti mi 2 albüm çıkarır o dayaktan.

"Seninle her şeye varım ben" şarkısı da vardı Kayahan'ın ki bence en etkileyici şarkısı o. İçinde hem "alayına gideriz beraber" temalı maskülen bir hava var , hem diğer yandan "öküze girelim keser yeriz" temalı bir sinsiyet havası var ( bkz: sinsiyet ) hemde "romantik insanım ben" temalı bir "kadından anlarız" havası var.


Fantastik Dörtlü diye diye heder olduk. Yok taş adam , yanan adam , elastik adam , çok acaip güçleri olan kadın diye göklere çıkarttık ama ben size esas fantastik dörtlü nasıl olur söyleyeyim ;

Mahsun Kırmızıgül , Yılmaz Morgül , Mustafa Sarıgül , Gülşen.


29 Ağustos 2010 Pazar

Gullit Hatıraları


Çocukluk fotoğrafı olasıca.

Galli Giggs


Uzun uzun anlatmaya gerek yok ; 22 yaşında olan benim yaşımdan fazla süre Manchester United forması giymiş ve giymekte olan bir adam Ryan Giggs. Bizim için bir futbolcu 24 yaşında "genç" , 32 yaşında "ihtiyar" olurken , kendisi Manchester United gibi bir takımın formasını 37 yaşında giyiyor. Bugün ligimiz içinde en iyi olarak değerlendirdiğimiz "gerçekten genç" oyuncular için temposuna ayak uydurabilir mi ? dediğimiz İngiltere Premier Ligi'ni bu yaşında fazlasıyla kaldırabilen bir oyuncu o. Tabi milli takım düzeyinde kendisini büyük turnuvalarda görememiş olmak bizleri hep üzdü , o çok ayrı bir nokta.

Manchester United'ın son lig maçında ( West Ham United ) penaltı yaptırması bir yana ; bir diğer emektar efsane Paul Scholes ile birlikte kayarak aldıkları top bende adeta bir Tsubasa maçları havası yarattı.

Bütün bunların yanında Premier Lig kurulduğundan beri her sezon gol atma becerisini gösterip bu alanda tek olan Giggs , biz kendisine saygı duyan futbol aşığı izleyicilere şu video ile kral bir selam çakmış ;


Video : Ryan Giggs , Futbol ve Bilardo



Sana da selam olsun efsane ihtiyar.

Pilav Üstü Hayat - 1


Esasında yazacak çok şey var , hele bu ülke sınırlarında yaşıyorsanız. Türkiye , yer yer güzel memleket ama genel bakıldığı zaman pek fazla problem var. Şimdi ben mesela böyle virgülsüz , paragrafsız bir yazı yazsam yazmam yani ayrıca. Çünkü mesela birisi öyle yazdığı zaman çok okuyasım gelmiyor pek. Ayrıca tespitler yapmak istiyorum , mesela bence caddebostan sahil güzel bir yer ama karımızı kızımızı alıp gidemiyoruz her zaman. Mesela ben öyle bir kere 2 arkadaşımla gittim ( kız değillerdi ) kavga çıkıyordu. Hiçbir şey yapmadığımız halde gelip sataşan tipler oldu ki onların yanında kızlar vardı. Hayır yani be şerefsiz , şimdi biz sizi orada dövsek kızlar "oha ne dayak yediniz amuğa goyum" demezler mi ? Demezler tabi , en yakın hastane neredeyse oraya giderler. Aslında en yakın hastane de olmayabilir , devlet hastanesine de gidebilirler.

Konu aslında şu ; ben çok sıkılgan bir insanım. Çok sıkıcı değilim ama eğlenceli birisi de değilim. Mesla 3 gündür fire vermeden lunapark'a gidiyorum , her gittiğimde "ben street fighter'a binmem lan" diye twister coaster'a binip geliyorum. Hayır yani 5 kez bindim ama hala daha bir korku , en ufak bir sarsıntı olduğunda final destination tripleri. Ben normal biri değilim galiba. Galiba fazla galiba , cümleler fazla galiba.

Evet kendime yeni bir yazı tarzı buldum şu an. Anlatmak istediğim şeyleri usta gazeteciler gibi başına * koyarak paragraf paragraf anlatıcam , okuyan kişi en sonunda "aa aslında aynı şeyi anlatıyormuş ama çok karizmatik bir şekilde her yazının başına * koymuş" diyerek şok olacak. Olur musunuz sahiden ? Ya olanlar bana söylerse çok sevinirim , capuccino içiyorum şu an.

* işi bana çok mantıksız geldi , öyle özenti işler yapamam ben.

"Kadınlar ne ister ?" diye kıçını yırtıyor millet. Bence hiç yıtrmasınlar , kadınlar her daim bir Brad Pitt ister bence. Kıskanmıyorum ama hiç , sonuçta Brad Pitt oraya tırnaklarıyla kazıyarak geldi. Şerefsiz.

Bazen bazı şeylerin çok etkisinde kaldığım oluyor , yalan söyleyemem. Mesela bazen Tuncel Kurtiz gibi sesim olsun istiyorum ama bazen Toprak Sergen gibi sesim olursa da olur gibi geliyor. Bide mesela Tuncel Kurtiz sesi isterken "Madem sesi istedin , tipi de al" durumu olursa diye çok geriliyorum. Tamam üstad tipsiz değil ama ben daha 22 yaşında bir insanım , işin o kısmı da mevcut.

Ne olursa olsun her şekilde bir Can Yücel olmak isterdim.

Şu hayat yolunda ismi ve mesleği ile arasında kurduğu bağlantı açısından Gazeteci yazar Bekir Hazar kadar kimseyi kıskanmadım. Hani Dertli gönüllere giren işte benim Zeki Müren de var ama o daha bir suni , daha bir el emeği göz nuru. Nuru Şahin.

Gülmekten altıma sıçtım diyen insanlara karşı bir ön yargı oluyor bende ister istemez. Zira ben hayal gücü geniş bir insan olduğum için görsel olarak hemen kuruyorum kafamda. Samimi söylüyorum hiç hoş değil.

Ben bu tarz blog yazma işini pek sevdim , yine yazarım.

Röportaj Vakti ; Kendim ile Samimi Bir Sohbet


Merhaba , bugün sivilpenguen ile çok sıradışı bir röportaj yapıcaz. Bu kesin. Merhaba sivilpenguen , bize biraz kendinden bahseder misin ?

- Elbette. 22 yaşındayım.

Okul / İş ?

- Okuyom ben yaa ! ( gülüşmeler )

Peki ne okuyorsun ?

- İnsanın içini okurum ben bi bakışta ! ( tek taraflı gülüşme , espri tutmuyor )

Hayallerin nelerdir ?

- Hayalim yok çok fazla , iyi bir iş güzel bir eş.

Sevgilin var mı ?

- Var ama talip çıkarsa ayrılırım ( tek taraflı çok sesli gülüşme , espri yersiz )

Başka sorum yok , sen giderek pisleşiyorsun zira

- Tamam ama bu röportajı duymasın

Kim duymasın ?

- Çocuklar duymasın ! ( hunharca gülüşme , küfürler )



İşte sivilpenguen'i tanıdınız. Allah bin türlü belasını versin.

Yılmaz Morgül Dönüşü


( yanılmıyorsam ) İstikal caddesi , ( yanılmıyorsam ) bir vitrin önü ve ( yanılmadığıma eminim ) cansız manken halleri biçiminde çıktı Yılmaz Morgül yıllar sonra karşımıza. Kendisini en son "Türk Sanat Müziği Camiası" üzerine isyanı ve ağlaması ile görmüştük. Geçen yıllar içinde sinirlenmiş olacak ki ( TSM Dünyasına ) kas yapmış , göbek deliğini biraz daha yukarı çekmiş ve tekrar gelmiş Yılmaz Morgül.


Hoş geldin güzel insan , canımızsın.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Terim Destination


Şu dönem Galatasaray taraftarı için olabilecek en kötü şey ve onun photoshop kokulu görsel yansımasını yaptım. Ellerim titredi , yüreğim burkuldu ama yaptım.


Ben demiştim demeyi , ezberledim görseli.

Referandum ve Erkan Yolaç


- Yaşınız ?
* 25
- 25 ?
* Doğru
- Öğrenci misiniz ?
* Öğrenciyim
- Hangi Takımı Tutuyorsunuz ?
* Beşiktaş
- Ooo Beşiktaş demek !
* Elbette
- Pekala , adınızı sormadım ben bu arada kusura bakmayın
* İsmail
- İsmail Bey , Referandum var biliyorsunuz
* Biliyorum
- Oyunuz ne olacak ?
* Evet
- Evveeet eleniyor !



"Hayır" demenin sayısız yararlarından birini okudunuz.






[ Referandum konusu üzerine konuşulacak fazla bir şey yok diye düşünüyorum. Zira olay içerik konusundan çıkıp siyasi bir hesaplaşma halini aldı. O yüzden "ikna etmek" gibi bir durum olamıyor ]

26 Ağustos 2010 Perşembe

Rafet El Mitoz


Mitoz Bölünme : Mitoz ya da mitosis , bir hücrenin kendi genomunu eşleyerek iki yavru hücre şeklinde bölünmesidir. Oluşan yeni hücreler ana hücreyle aynı genetik yapıyı taşır.

kaynak : wikipedia



Başka bir şey demiyorum.

Jimcarreyspor


Yetenek , Zeka ve İnanç değerleri yüksek olmasına rağmen özgün olamayan bir halk olarak biz ; oyuncularımızı bile bu yöne teşvik eder vaziyete geldik.

Hayran kitlesi hayli geniş olan Jim Carrey gibi olmak en kolay yol olmaya başladığı için bundan yıllar önce bu yolu seçen bu bu işin önünü açan Alp Kırşan bir ara Türkiye'de hayli başarısız ve bir versiyonu çekline "Jackass" isimli garip programın yaratıcısı Johnny Knoxville gibi bir eda , bir hal - tavır içinde yaşıyordu. Şu an bu Knowville modası geçti ama film sahnelerinde bile gördüğümüz gibi Jim Carrey sevdası devam ediyor. Sevda olur , devam eder ama ben bir Jim Carrey hayranı olarak bir gün bile Ace Ventura gibi davranmadım. ( iyi fikir esasında )

Tüm bunlar bir kabus gibi devam ederken ve biz alışmışken bu sefer n'oldu ? Bu sefer daha bir çakma model olarak Hayrettin Karaoğuz türedi adeta. Tip desen tip , oyunculuk desen oyunculuk. Peki kardeşim nedir bu Jimcarreyspor ?



Hayır abi tiplere bak , çeşit çeşit Jim Carrey. Tövbe yarabbim.

Sen N'ayaksın ?


Nerede başarısız bir prodüksiyon var orada Şafak Sezer de var. Tamam , kendisine oskarlık işler verilsin demiyorum ya da yer alınması sağlanan başarısız işler için bir şey demiyorum ama bir insanın yer aldığı 10 tane işin 9 tanesi kötü olur mu ? Özellikle Mehmet Ali Erbil ( kendisi için yazdığım bir yazı mevcut ) ile bir araya geldiği zaman adeta yok edici kuvvette bir berbatlık yaratan Şafak Sezer bana bu kullanılma şekli yüzünden bir Kevin James gibi geliyor. Burada Kevin James için kötü bir şey söylemiyorum , aksine olumlu bir şey söylemek istiyorum. Zira Türk sineması Yeşilçam dönemi sonrası tam bir "Hollywood Çakması" olmaya başladı. Benzer misyonu olan aktörler , garip filmler ve enteresan senaryolar. İşte bu dönem içinde kalitesi daha orta sınıf kalan a.b.d yapımı komedi filmleri için biçilmiş kaftan olan Kevin James gibi bir Şafak Sezer yaratılmış durumda. Zaten başarılı olduğu için başrol oynadığı iğrenç bir dizi ( İrmaan ) çekildi. Kimse kusura bakmasın ama kimse kimseye The King Of Queens şekli yapmasın. Çı şarı !


Çok Mühim Not : Amerikan yapımı filmleri , oyuncakları ya da arabaları övüp yerli işi şeyleri itin şeyine sokan bir zihniyet olmadığım gibi bundan nefret ederim. Lakin özgün olmak yerine böyle taklit , böyle başarısız işler yapılması beni daha bir sinirlendiriyor. Bu konu hakkında düşünceleri Jim Carrey&Alp Kırşan yazıma da taşımayı düşünüyorum. Hatta yazıyorum şimdi , çok sinirlendim olum. Hımpps.

Sıcak , Kel ve Aşk


Yaz ayları pop şarkılar için sinsi zamanlar oluyor. Zaten patlamaya hazır pop şarkılar yaz ayları aklı - fikri karışan insanları daha mı cezbediyor , drum'lar dımtıs dımtıs olunca insanlar sallana sallana ter mi atıyor bilmiyorum ama hemen her yaz bir pop şarkı acaip bir şekilde patlıyor. İşte bu yaz bunu en üst düzey yapan Soner Sarıkabadayı oldu. Yapmış olduğu "Pas" şarkısı acaip bir şekilde patlayan Soner Sarıkabadayı , garip saç stilleri ve enteresan olaylar eşliğinde meydana çıkan popçular gibi yapmadı ve şarkısını yapıp çekildi.

Kendisi tam "şlap" diye vurulası bir derecede bile olmasa bile ( bkz: bedük ) hafif kel olması sebebiyle biraz bile olsa "şlap" konusunu hak ediyor. Kendisine selam ediyor ve bu sıcak havalarda yaz aşkı arayan ve kış aylarında o yaz aşklarını terk eden insanlar için şu nakaratı hediye ediyorum ;



aramadığım yer kalmıyor seni
çeşme'den bodrum'a kadar
sanırım hep seni sevecek kalbim
ocak ve şubat'a kadar

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Siz 3 Kişiydik


Galatasaray sezonu kötü açtı , kötü gidiyor ve gelecek pek parlak görünmüyor. Bütün bunların elbette pek çok sebebi var ; yönetimsel hatalar , bireysel çıkarlar , çeşitli uyumsuzluklar , futbolcu tavırları ve performansları. Fakat hepsi bir kenara , görülen ve hiçbir önlem alınmayan en büyük problem kuşkusuz takım kadrosu. Özellikle yıllardır çözülemeyen ön libero sorunu ve defans hattında sürekli devam eden problem evlere şenlik. Bütün bunlar için ise ortaya çıkan sonuç şu ;

Ayhan Akman , Barış Özbek ve Mustafa Sarp üçlüsü.



Daha fazla şey söylemek pek gerekli değil sanırım.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Çocuklar Pehey Nerde Çocuk ?


2002 senesi itibariyle neredeyse bütün bir halk olarak izlediğimiz "çocuklar duymasın" dizisi yıllar sonra yeni bölümleriyle tekrar yayına giriyor.

"Kazandıran" bir iş elbette cazip gelir ve üstüne gidilir. Hani yıllardır izlediğimiz "kurtlar vadisi" ve bitmemesi hadisesi başarılı olunca yetkililer "ulan biz neden tekrar çekmiyoruz bunu ?" diye kendilerine sormuş olacaklar ki dizi tekrar yayına giriyor. Gerçi söylendiği gibi bilmem kaç yıl ara verilmiş hissetmiyoruz biz çünkü dizi çeşitli kanallarda defalarca tekrar tekrar yayınlandığı gibi neredeyse her gece özel bir tekrarı da var. Yani yıllardır bir gün bile "çocuklar duymasın" olmadan yaşayamadık hayatımızı.


Fakat benim asıl derdim bunlar değil , benim asıl derdim eski format ve eski senaryo nasıl aynı şekilde devam edecek ? Yani ayıp değil midir senden benden sakallı bir havuç ve ondan bundan taş bir duygu'nun "çocuk" yerine konması ? Şahsi fikrim dizi aynı kalsın ama adı değişsin ; mesela "ulan annemler duyarsa zçtık" falan olsun.


Eklemeden edemem ;


Sanırım tek eksiğiniz çocuklar duymasın.