31 Ocak 2011 Pazartesi

Ama Juventus Kaybetti


İddaa ile başladı umutlarım
Bahis sevdası
Kısa yoldan para bulma sinsiliği ile
Ve Juventus'a güvenemediğim için
Biraz da Udinese korkusu yüzünden
Beraberlik oynadım sevdiceğim

Dakika 60 falandı
1-0 öndeydi Juventus
Ve dakikalar 68'i gösterdiğinde
İlişkimiz gibi yükselişe geçti Udinese
Amansız ataklarının sonunda golü bulmuşlardı
Zapata ve arkadaşlarının gol sevinci gibi
Sarmaş dolaş olmuştuk seninle

Ne zamanki o kör olası Alexis Sanchez attı golü
Dakika 85'de
Yıkıldım bir anda
Geçmek bilmez 5 dakika sonunda
Maç bu skorla bitince
Kırdım seni sevdiceğim
Kaybettiğim paranın verdiği öfkeyle
Bana kızma
Git Zapata'ya kız
Daha çok Alexis Sanchez'e

Fakat bilmelisin sevdiceğim
Bizim aşkımız Del Piero'nun Juventus kariyeri gibi uzun sürecek
Ve en olmaz dakikalarda
Frikik golleri ile kurtaracağız aşkımızı
Yinede kırdığım için seni , üzgünüm sevdiceğim
Ama Juventus kaybetti , hüzünlüyüm derince.

25 Ocak 2011 Salı

Kopya


Ucuz bir kopyasın
Sen !
Ben olduğum kadar varsın
Gölgem kadar
Gölgemi taşıdığım kadar
Güneş batana dek
Ve bu yüzden
Geceleri sen değil
Ben varım
Yüzümün saf
Rüyamın pek olduğu vakit
Ben varım
Sen hayalsin
Ucuz bir kopyasın

24 Ocak 2011 Pazartesi

Esasen


Ara sıra bile olsa ben sana benzemem sevgilim
Aslında benzemek istemem
Daha doğrusu

Bilirsin sen ve güneş arasında pek bir fark yok
İkiniz de kahvaltı saatleri
Benim buz gibi çay içtiğim vakitler
Mesai saatleri
Köpük bardaklarda
İkiniz de altın kadar sarı
Radyo kanalları
Ve ayrıca sevdiğimiz şarkılar
Güneş de senin gibi
Parıltılı
Ve radyo şarkıları
Eski 45'likler
Ya da yeni eksiklikler
Sen olmayınca
Hani güneş batınca
Çuvaldızı gibi

İşte bu yüzden sevdiceğim
Ben senin yerinde olmak istemem
Buzlu bir kış akşamı
Eve dönerken telaş içinde
Kapı ziline basarken en azından
Bir an bile olsa sen olmak istemem sevdiceğim

Çünkü
Büyük bir sanat eseri misali
Bir din gibi
Tanrısal çizgileri olan yüzünü
Umut haritamı
Key'f meskenimi
Görmek keyfidir beni telaş içinde coşturan
Yani
Ben olmanın avantajını
Hile yapar gibi
Seni izleyerek kullanma kurnazlığını
Kaybetmek istemem
Senin afilli güzelliğini
Gölgede bırakacak kadar enfes olan
Seni izleyebilme esaretimi
Almanı istemem

22 Ocak 2011 Cumartesi

Öyle Ola Ki


Utanırken
Lamba ışığı altında bir yaz gecesi
Sokak ışıkları sönerken
Kuşlar leke bırakırken
Mavi gökyüzü üzerine
Adım adım
Senin giydiğin beyaz kazak
Nefes alış verişlerin
Bir bardak su
Bir kadeh şuh kahkaha
Bir toprak hüzün
Ve daha fazlası
Aslında hayal edilemeyecek kadar
Dahası hayal edilmeyecek kadar
Temiz
Saf
Duru

Sen ki benim çocukluk oyunlarım
Terli terli koştuğum caddeler
Sokaklar
Ve bana çarpan kuru yük gemisi
Yani büyük
Büyük olduğu kadar imkansız
Sen
Hissinin farkına varabileceğim
Aklıma ansızın düşürebileceğim
En soluksuz hatıram
Bazen yerli
Bazen yersiz

19 Ocak 2011 Çarşamba

Bedenler Kurşun Geçirir Fikirler Değil !


Bugün Hrant Dink'in ölümünün üzerinden 4 yıl geçti.

Bir fikir , bir düşünce , bir duruş bundan 4 yıl önce öldürüldü. Üstüne şarkılar yaptı "sanatçı" diye gezenler , tetiği çeken ve çektiren alkışlarla karşılandı cezaevi kapılarında. 4 yıl önce bugün yaşanan bu ayıp , demokrasi hakkında konuşanların cümlelerini kocaman bir tezatla kesip geçerken ; bir yerlerde birileri için "yuhaladı" diye takip kararı çıkartıldı. Yeni icat , demokrasi olduğunu iddia edenlerin demokrasi anlayışını bir kez daha milletin gözleri önüne serdi.

Hrant Dink öldürüldüğünde 17 yaşındaydı tetikçisi , şimdi 21 yaşında. Evlenmiş içerde "hayranı" olduğu söylenen bir bayanı nikah masasına oturtup. Bu ülke öyle güzel ki ; hayranı oluyor kadınlar "fikirlere kurşun sıkan" yandan milliyetçi katillerin. Sonra diyorlar ki "kadınlar nasıl erkeklerden hoşlanır ?". Nasıl demokrasiden hoşlandığını soran yok milletin , ne için yaşayıp ne için öldüğünü de. Sadece altı delik bir ayakkabı kalıyor geriye görünürde ama fikirleri , özgürlük çığlıkları hiç bitmiyor.

Ama bilmedikleri bir şey var ; ne bu düğün bozabilir bu özgürlük sevdasını , ne vurulan nicesi !

17 Ocak 2011 Pazartesi

TT Arena Hikayesi


Türk Telekom Arena ; Türkiye sınırlarında bulunan en modern , en yeni stat.


Ben 1997 yılından beri hatırlarım , isteyen olursa videosu hala durduğu için paylaşabilirim bile. Galatasaray SK tarafından yapımı 1997 ylında projeleri ile birlikte hazırlanmış bir stad var. Ondan sonra yine projeler hazırlandı , kaynak bulundu , tam temel atılacak deniyordu fakat bu her defasından bir takım sorunlar çıktı. Bu sorunların aşıldığı ve en çok aşama kaydedilen zaman ise rahmetli başkan Özhan Canaydın zamanındaydı. O dönem Mustafa Sarıgül'ün de etkileri ile stad projesi ve işlemleri tamamlandı ve bugün bu hale geldi.

Peki o süreci yaşarken neler geçti başımızdan ?


Kısaca hatırlamak gerekirse ilk olarak bu projeyi üstlenen Eren Talu'nun şirketi oldu. Daha sonra çeşitli olaylar yaşandı ve Eren Talu bir anda iflas etme ! noktasına geldi. Oraları hiç karıştırmadan devamına bakıyoruz ; stad yapımı için anlaşılan firma bu kez devlet kanallı bir kurum olan Toki oldu ve stadı belirlenen bir süre içinde bitireceğinin garantisini verdi. Peki bu anlaşma hangi şartları içeriyordu ? Yurt dışında yapılan "sponsor stadı yapar ve belli bir süre isim hakkını alarak , gelirlerin bir kısmından ücreti tahsil eder" üzerine bir sistem mi vardı ? Kısmen.

Toki , Galatasaray taraftarı olan her bireyin mabed olarak bildiği Ali Sami Yen stadını yıkarak orada bulunan arazinin kullanım hakkını almayı teklif etti. Şu an Galatasaray'ın yeni stadı olan yerin ismi "Ali Sami Yen" değil , onun yerine bu ülke insanının internet konusunda büyük küfürler ettiği "Türk Telekom". Peki sonra ne oldu ?

Ali Sami Yen stadı arazisi için yapılan açık arttırma sonucunu ( 460 küsür milyon tl ) beğenmeyen Toki , belirlenecek fiyatın en 1 milyar tl civarı olması gerektiği söyledi. Kesin olmamakla birlikte TT Arena'nın maliyeti 160 küsür milyon euro , yani 330 milyon tl civarı bir para. Peki arada bulunan 100 milyon tl farkı bile beğenmeyerek buradan yaklaşık olarak 250-300 milyon tl kar elde edecek olan Toki hangi hakla bu stadın Galatasaray'a "armağan" edildiğini ve hatta "hibe" edildiğini söyleyebiliyor ?

Galatasaray'ın bu spor kompleksi için tek kuruş ödemediğinin altını çizen Toki , arada bulunan bu farkı ve Galatasaray'ın can damarı olan Ali Sami Yen stadının götürdüğü maneviyatı neden hesaplamıyor ?


Bugün yapılan açıklamada başbakan "stad ile ilgili sözleşme henüz yapılmadı" diyerek Galatasaray'a adeta "yoksa" demişken Galatasaray başkanı ve futbolcuları çıkıp tek tek "protesto edenler hakkında uygulama yapacağız" diyor. Peki soruyorum ; protesto edenler hakkında bir uygulama yapılır ( stad'a alınmamak gibi ) ve protesto edenler cezalandırılırsa ; Galatasaray taraftarı bu yönetimi "gerçek" bir protesto için o stadın maçlarında yalnız bırakırsa ne olacak ? O stad içi boş bir şekilde o ihtişamı verecek mi ?


Kamuoyu ve belirli çevreler tarafından uzun süredir yürütülen bu "Galatasaray'a stad peşkeşi" isimli kampanyayı yürütenler Ali Sami Yen ihalesi ve manevi boyutlarını da hatırlayarak konuşursa çok güzel olur , çok da iyi olur.


Not : Ben orada protesto edenler içinde yer alıyordum. Benim protesto ettiğim şey Toki başkanı tarafından sarf edilen "Galatasaray yönetimi kira sorumluluklarını yerine getirmemiştir" söylemi ve daha sonrasında ettiği "Aciz" söylemidir. Galatasaray taraftarı olarak kulübüm için söylenen bu sözlere karşı tepkisiz kalmam ne Galatasaray duruşuna ne kendi duruşuma yakışmazdı.
Bunun dışında başbakan'dan defalarca özür dileyen yönetim ve futbolcuların , Egemen Bağış'ın danışmanı olduğu söylenen şahıs tarafından yazılan malum tweet ve ettiği hakaretlere tek bir kelime etmemesi beni bir Galatasaray taraftarı olarak inanılmaz üzmüştür. Galatasaray duruşu ve geleneği itibariyle bunu kabul edenler esas yaptırıma maruz kalanlar olacaktır.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Uyanırız


Belki sazlık bir ormanı keşfederiz
Gurbete düşmüş gibi afallar
Sonra toparlarız
Ya da topallarız
Tam bilemiyorum

Belki sen küsersin barışırken
Fotoğrafını yırtarım sana kızıp
Sen sorunca "Yırtmadım" derim
Kıvırırım Tam bilemiyorum

Diyelim sen kuş olursun
Sonra ben antika vazo olurum
Çünkü kıskançlıklarım tarih öncesinden kalma
Ya da modern zamanları sevmiyorum
Tam bilemiyorum

Sonra uyanırız
Çünkü uyumuş oluruz muhakkak
Ve dantel örgülü televizyon gelenekselliğimiz
Ayrıca dövdüğüm ilkokul arkadaşlarım
Hepsini rüyalarımızda görürürüz
Tam bilemiyorum


Bakarız olmadı , susarız
Sen bana öyle anlatamazsın bi de
Nasıl olsa denemiş oluruz her şeyi
Sadece çıplak duvar kalır yıkılmamış
Tam bilmiyorum.

10 Ocak 2011 Pazartesi

Jose Rulez


Yılın Teknik Direktörü ödülünü Jose Mourinho aldı.


Şaşırmadım , sevindim. Tabi Jose Mourinho gibi kollarımı bağdaş yaparaktan sevindim.

Ben O İhtimali Sevdim


sıcak ve kalabalık zara mağazında vazgeçtim komünist olmaktan
ve zara poşetlerinde indirim yazısıydı sevgilim
ben seninle bir gün dürümcü hacı usta'da dürüm yeme ihtimalini sevdim
elleri isot kokan , lahmacun dolu yıllarında
mahmupaşa'da indirim dönemleri yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım hepsini
ve bu indirim öyle uzun sürdü ki , adam gibi indirimleri özlemeye başladım sonra
bizim terzi mustafa vardı
bir de bedenlerine göre kalıp alma imkanı
ayakkabı boyası kokan arkadaşarla paylaşılan ayakkabı süngeri...

4 Ocak 2011 Salı

Bilgi Üniversitesi Pornografik Mevzu



İstanbul Bilgi Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü ile ilgili bir olay ortaya çıktı geçenlerde ;

Bir öğrenci , bitirme projesi olarak "pornografik" bir film çekiyor ve bunun sunumunu yapıyor. Hikayenin gerisi , daha doğrusu detayları tam olarak bilinmediği için daha fazla içerik veremiyorum fakat durum bundan ibaret.

Gündemi meşgul eden 2 ana başlık var ;

1 - Üniversite özgürlüğü nereye kadardır ?
2 - Porno Nedir ?

Esasında 2. sorunun cevabı gayet açık : içeriğinde insanları cinsel olarak uyaran görüntü ya da ses bulunan her şey pornografik olarak adlandırılır. Fakat detaylandırıldığı zaman şiddet unsurları barındıran her şey pornografik olarak özetlenebilir. Peki 1. sorunun cevabı nedir ? Üniversiteler özgür müdür yoksa özgürlük kavramı kavramsallaştırılamayacak kadar özel midir ?


Özgürlük gerçek anlamında kavramsal olamayacak kadar geniş fakat etik ve vicdani durumlar söz konusu olduğu zaman sınırlı bir çerçevedir. Bakıldığı zaman bir insanın apartmanın dairesi içinde belli bir saat sonrası yüksek sesle müzik dinlemesi kendi özgürlüğü olarak görülebilir fakat işin etik kısmı devreye girince özgürlük sınırlanır. Peki sınırlanmalı mıdır ? Elbette.
Bilgi Üniversitesi sınırlarında yaşanan bu "yüksek ses" olayı ise bu örnekle şöyle bir paralel doğuruyor ; eğer özgürlüklerin tam olarak bilinmediği , kavramsal bakıldığı ve aşırı derecede tartışıldığı bir ortamda "pornografik" bir proje hazırlamak kaotik bir ortam doğurabilir. Evet devletler bu tip durumlar için hep bir "fren" programı hazırlamıştır fakat bu bazı noktalarda gereklidir. Okuma - yazma oranı düşük , eğitim seviyesi yerlerde bir ülke'de pornografik bir projenin üniversite tabanında gerçekleştirilebilmesi cesareti insanları bu konuya ve dahası aşırı cinsellik içeren diğer mecralara itebilir. Toplum dejenerasyonu bu kadar hızlı ilerlerken , gündemi karışık ve toplumu yönelmeye meyilli , genç nüfusu yüksek bir ülke ise bu durumu sağlıklı bir şekilde atlatamaz. Pornografik bir proje için "olması lazım tabi" diyen bir zihin bütün bunları görmezden gelmiş ve olayı sadece "provokasyon" gözüyle gören bir zihniyetten başkası olamaz.



Bugün ülke olarak geldiğimiz durumun fotoğrafını önümüze koyduğumuz zaman bu hadise sadece gündemi olumsuz yönde meşgul etmek ve insanları sarmal bir hata çemberine sürüklemek dışında hiçbir işe yaramayacaktır. Burada asıl sorgulanması gereken "pornografik" içerikleri desteklemeyi ve hayatın en önemli özgürlük belirtisi olarak görmeyi "çağdaşlık" olarak benimseyenlerin nasıl bir kafa yapısı içinde olduklarını düşünmektir.

Eğer seks objesini bir ihtiyaç , bazı zamanlar bir keyif değilde bir çağdaşlık sembolü olarak görmeyi bırakırsak bu olaylar zaten rayına oturacaktır. Bunun dışında mevcut şartları bir hiç kabul ederek "porno olmazsa olmaz , elbette porno olacak , gerekirse biz çekeriz" demek yalan yere şov yapmanın ötesine gitmeyecektir.

İşin asıl enteresan tarafı ise bunu bir "marjinal olma" hadisesine dönüştüren kadın kesim. Porno normal şartlar altında feminist kişiler için pek beğenilen bir şey değildir zira porno erkek egemen bir ürün , kadının edilgen olarak kullanıldığı bir mecradır. Oysa burada kızlar "porno hakkımız engellenemez" diye sokaklara dökülecek durumda. Burası ayrıca bir enteresan.

Kısacası toplum olarak tartışılması gereken yüzlerce önemli konu varken , ileri düzeyleri yakalamak için elimizde çok büyük fırsatlar varken , sürekli yaptığımız gibi yabancı toplumların "çöküşünü müjdeleyen" emsalleri değil yükselişlerini sağlayan başarılarını almamız gerekir. Bu sebeple olayları inceleme noktasını es geçip sırf muhalefet yaratmak adına "x olsun bizim olsun" zihniyetini benimsemek hoş bir davranış değildir.


Bütün bu durumları -bilerek yahut bilmeyerek- bir çorap gibi başımıza ören "çok marjinal ve üst düzey" üniversite öğrencisini kınıyor , adam gibi ve gündemi olumlu yönde etkileyecek işler yapmasını tavsiye ediyorum. Eğer çok büyük bir iş yapmak istiyorsa kendisine önerebileceğim pek fazla konu mevcut. Üstelik bahsedeceğim konuları çekmek için kendi çevresinden insanlara da gönül rahatlığıyla projesinde yer verebilir.



Mühim Not : Eleştirmek ve imza toplamak için yer arayanlar için yine "pornografik" bir kampanya olarak "porno sitelerin yasaklanması" konusunu önerebilirim. Bunu eleştirecek olursanız yanınızdayım , en öndeyim , bayrak taşıyan olurum. Olmam değil.

Komik Değil Bazen Ki


* Bence Twitter güzel şey , kullanmayı bilene eğlenceli bile diyebiliriz.

* Diyebiliriz hafif oldu , der'iz.

* Uzun süren araştırmalarım sonucu bir şeyi fark ettim ; insanlar en çok küfürlü şeylere gülüyor. Mesela Recep İvedik ağzı foseptik gibi adam , gülüyorlar. Onu bırak , internet ortamı dahilinde ( blog , twitter , facebook , formspring ) küfür eden insanlar çok seviliyor ama öyle böyle bir sevgi değil. Hayır ettikleri küfür üstad işi olsa ; bir Neyzen Tevfik , bir Can Yücel olsa top yekün gülelim ama gülecek bir şey varsa söyleyin biz de gülelim.

* "Amuğa Goyum" n'ekadar komik olabilir diye düşünüyorum , yarısında bir gülme alıyor ki sorma ki.

* Son dönem modası "erkekleri gömmek" oldu adeta. Misal çıkıyor adam "erkeklerin aklı fikri seks" minvalinde bir şey söylüyor , oluyor sana fenomen. Ulan bir kere mantık hatası var , hani erkeklerin aklı hep seks işinde diyelim , o zaman o erkekler afedersin duvara mı ş'ettiriyor ? O zaman bende bunu söylerim , kalırsın öyle "bütün erkekler seks diyo" diyen insan.

* Beni şu hayat yolunda bi "her söylenene gülen insan" sinirlendirir bi "komik olmak için sürekli fıkra anlatan insan".

* "Uçan tekme" kadarda saçma bi şey varsa ben bilmiyorum.

* Bir televizyon kanalı ne zaman "Tv'de ilk kez" diye bir film verse alır beni bir düşünce ; "acaba bir sinsilik var mı , daha önce verildi mi bu film ?" diye. Kimseye güvenmem.

* Holivuud yapımları yüzünden bütün profesörleri çok kafa insanlar bildim yıllar yılı. Hani dedim bir gün bir profesör tanırsam çok çılgın bir hayatım , akıl almaz maceralarım olur. Hiç öyle değil işin aslı tabi.

* "Karın seni aldatıyor - Bir dost" diye mesaj gelmesi durumu varya ; kimse kusura bakmasın ama olmaz olsun öyle dost , zçym ben öyle dost gibi.

* "Bilim adamları uyardı" diye başlayan haberleri duyduğum an alıyor beni bi gülme. Yahu koskoca bilim adamı düşün , o kadar iş güç içinde bir telaş bir telaş "aman diyim şuna dikkat" diye koca labaratuvarı devire devire gazeteci kişiye koşsun. Ya bırak.

* Ben durdum mu coşmak , coştum mu durmak bilmez bir insanım özümde. Sevsen tanırsın beni , özeti bu.

* Türkiye'de jön yok ama bön var , bol bol var zaar.

* Bana "her yaptığı işi sevdiğin bir adam söyle" desen hiç düşünmem "Onur Ünlü" der çekilirim kenara , usul usul.

* Onur Ünlü demişken "ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek" dememiş olmak olmaz , olmamalı.

* Gidiyorum Bu.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Öyle Böyle Şöyle


* Komik şeyler var hayatın içinde

* Pes oynarken kebap çekerse canınız "alo , bana iki adana , 1 lahmacun 1 messi" diyebilirsiniz. Ben yaptım.

* Siz 2011'e nasıl girdiniz bilmiyorum ama ben tesadüfen girdim. Biz maaile tombala oynarken 2. çinko yaptıktan yaklaşık 1 dakika sonra tombala yapmanın verdiği heyecanla ayağa kalktım ve televziyonun olduğu yere doğru ilerlerdim. Tam o sırada bir karmaşa oldu "acaba bu hile mi yaptı ?" diye ve bu sebeple maaile televizyon önünde toplanmış olduk. O sırada ekranda "10 , 9 , 8..."yazıyordu ve ben "aha yeni yıl geliyor durun" dedim , böylece öpüşüp sarıldık , yeni yıl şeysine girdik. Ben 20 tl kazanıp girdim , o ayrı.

* Bu sene noel baba yine gelmedi. Ben bu sene daha gerçekçi olup kendisinden "ps3 oyunu" istemiştim ama onu bile pahalı buldu sanırım. Tam şerefsizlik.

* Büyük ikramiye dedikleri şeye inanmıyorum ama amorti diye bir şey var.

* Her yılbaşı öncesi "büyük ikramiye ile neler alınır ?" diye haber yapılıyor ve çeşitli kombinasyonlarla büyük ikramiye gerizekalıya anlatır gibi anlatılıyor. Hani 35 milyon tl desen anlaşılamayacakmış gibi "bununla 150 tane x araba alınır" ya da "bununla 65 tane tekne alınır" gibi veriler sunuluyor. Tamam diyelim 65 tane tekne konusunu anladık ama "99.865 barbie bebek" nedir gözünü seveyim ? Hani insanlara angut muamelesi yapıp öyle anlatıyorsun ama o angut gidip büyük ikramiye çıkınca harbiden 99.865 tane barbie bebek alırsa bunun vebalini kim taşıyacak ?

* İstiklal Marşını ezberlemeyene kızmam ama İstiklal Marşı yerine "korkmaz sönmez" diyene öfkelenirim. Hayır "korkma sönmez" bile değil ; "korkmaz sönmez". Oldu olacak "korkmaz , sönmez , yemez , içmez".

* Tv'ye çıkıp "70 milyon bizi izliyor" diyen mazur görülmeli , bağıra basılmalı. Zira o coşkulu , kamera görmenin verdiği mutluluğun insanı o.

* Azer Bülbül'ü altın kafese koymuşlar , titremiş.

* Kaçaragua.